Sistemleri, kanalları, yöntemleri farklı olabilse de; şifanın kaynağı tek bir bütündür ve her tür şifa çalışmasının gidişhatı için dikkat edilmesi gereken ve aslında her şeyde bir yaşam biçimi, öz düstur da olabilen temel hususlar vardır.
Şifa çalışmaları bir takım kurallarla ilerlese de bu onun dualite kalıplarıyla çalıştığı anlamına gelmez, o nedenle başlangıçta ne kadar zor da olsa hayatımızın belki de %99.9’unu oluşturan kalıplardan çıkıp, bir şekilde onların ötesinde olana onları yaratana bakma sorumluluğu, cesareti ve açıklığını bulabilmemiz gerekir. Bu hepimizin içinde olup çiçek açmayı bekleyen bir güçtür.
Şifa; bir rica, minnet, zorlama işi değil, özgür irade, hakediş, rıza, istek, farkındalık, çabaya da tabi bir kader ifadesidir. Şifa almak istemeyen bir insanı buna zorlamak istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Şifada zararsızlık ve egoyu geri çekme prensipleri öncüldür. Şifa; tam zamanı geldiğinde, en doğru şekilde, en doğru kanaldan, en doğru miktar ve nitelikte bir ve bütünün bilinciyle akar. Biz ancak, istersek ve istenirse yardım teklifi sunabilir ve bunun gerektirdiği sorumluluğu kendimizce alırız, gerisi bizim bilgimiz ve sorumluluğumuz dahilinde değildir.
Şifanın kaynağı dışta, maddede, tözde, yansımada değil içte, özde, manadadır. Dolayısıyla kaynağı, içte olanı, en yakını, kendi kendinizi şifalandırmadan dünya üzerindeki hiçbir şeyi şifalandıramazsınız (genellikle tam tersini deneyip bu nedenle sonuç alamıyoruz.ya da sadece kısa süreli değişimler, yansımalar sağlayabiliyoruz) Parça, bütünü de taşıdığından sadece siz dünyanın değil; tüm dünya ve varolan her şey de sizin içinizdedir. Önce kendi şifasını gözeten ve bu nedenle bir çok kez “hayır” demesini öğrenmek zorunda kalan bir insan kimilerine bencil gelebilse de aksine bu arayış tüm varoluşa karşı en temel sorumluluğumuzdur; ancak kendi mumunu yakan ve onu koruyabilen bir insan diğerlerine ışık olabilir. Kendini gölgesiyle beraber bütünden kucaklayabilen insanın kabı çok geniştir, her rengi içerir, her şeyi kucaklayabilir, o artık neyin ne olduğunu ve nereye nasıl doğal yoldan gidileceğini bilir. Tüm şifa çalışmalarının ve tekamülün zemini de budur. Şifacılar bu maddede sıkıntı yaşayıp aşamadıklarında tükenme durumuna gelirler.
Pek çok faktöre bağlı olarak bazen çıkış yolu görülemez, bastırılır, ötekileştirilir. Blokajlar, çocuklukta ya da genellikle daha derinde yerleşmiş ve üzerine eklenen her durumla beslenmiş dirençli, olumsuz bilinçdışı çekirdek kalıplar olduğunda, kişi şifayı kabul etmeyebilir, görünürde şifayı ister ama hastalık durumunun ona sağladığı avantajlar varsa bunları kaybetmemek için şifayı sabote edebilir ya da kişi şifa isteğindedir, fakat hastalığı yaratan koşullarla sahte konfor alanından çıkıp mücadele etmek istemeyebilir çıksa da gerekli süre dayanamayabilir. Fakat, temelde herkes kendi kendinin şifacısıdır. Sebepleri de, çözümü de, çözümü sağlayacak kaynakları da kendi elinin altındadır. Sorumluluğun şifacıya atıldığı, şifa sürecine ya da şifacıya sihirli değnek gözüyle bakıldığı, şüphe, korku gibi içeriklerle yol alınmaya çalışıldığı, varlığın farklı görev alanlarının birbiriyle çatıştığı durumlar şifayı sakatlayabilir. Bu durumlarda kişi düzelir gibi görünebilir, ama pek yol katedemez, gelgitler yaşanır. Bu durumda dengeli, kökten, bütünsel, sağlıklı bir şifa gerçekleşmeyebilir. Bu nedenle şifa çalışmalarında çok çesitli şifa tekniklerinin yanısırabilinçdışı çalışmaların ve şifa alanın bilinçlendirilmesinin önemi de hayatidir. Olumsuz bir yapıyı temizlemeden üzerine olumlu bir yapı inşa etmek, bireyi bilgilendirmemek uzun vadede sağlam bir temel oluşturmayacaktır.
Şifacıların empatiyle fakat sempati kurmadan, şefkatli fakat belli ölçülerdeki mesafeleri ve alanları koruyarak özdeşleşmeden fakat samimi bir hakikatle çalışabilmesi başka bir deyişle kendi ve ötekilerin insanlık dramlarını ve şenliklerini içine çekmeden soluyabilmesi bütünsel temizlik, denge ve sağlık için çok önemli bir parametredir. Bu parametre egoyu yoldan çekmeye çalışan kanallar ve şifacılar kadar, bu konuyla ilgilenen herkes için mühimdir.
Şifa süreci durgun, mutlak, tek yönlü bir süreç değil birbirlerini etkileyen alıcı, kaynak ve kanalın niteliklerinden oluşan bir dinamik ve ilişkidir. Bizim alıcı ve verici olarak sorumluluğumuz ilahi kaynağın mümkün olduğu kadar saf, temiz, yorumsuz, müdahalesiz bir biçimde bizden akabilmesine izin vermek, testlim olarak, alıcıve açık biçimde kaynağı tevekkül ve hamd ile buyur edebilmektir. Bu, şifa çalışmalarında farklı kılıflara bürünebilen egoyu kenara çekebilmek demektir.Bu da yine mümkün olduğu kadar perdeyi aralayıp dualiteyi daraltarak frekansı yükseltmek ve kendini ne gelirse O’na emanet etmekle gerçekleşir.
Bizler tabii ki iyi niyetle bir sıkıntının iyileşmesini diler ve bu yönde çalışmalar yaparız, ki bu da şifa etkilerini güçlendirir. O anda ne geliyorsa doğru olan zaten her koşulda odur, fakat bazen nötr olan denge tarafını, izleyiciden özdeşleşen egoya doğru çeker, farkında olmadan şifanın niteliği ve niceliğini yönlendirmeye çalışır, sempati ve empati ayrımını yapamazsak hem bitap düşeriz hem de şifayı etkileriz. Şifa da farkındalık önemlidir. Şifa niyeti, bu nedenle çok önemlidir. Şifa; bütüne her yönüyle şükredilebildiğinde yani; “hamdolsun” denilebildiğinde kendiliğinden gelir. Bizler varlığımızın deneyimlediği kısıtlı bilinç seviyelerimizle, bizi tüm varoluşa bağlayan boyut ve seviyelerde bizim için neyin "hakikat" olarak tam dengede, zamanında ve diğer değişkenlerle ilişki içinde tam net olarak bilemeyiz, dolayısıyla iyi, kötü, hayır, şer vs. gibi değerlendirmeler yaparız. Şifa aşk gibidir; özne ve nesne, alıcı ve verici yok olduğunda varolur, çünkü o zaman hakikat ortaya çıkar, akan şey bir tek O’dur; O’ndan olan, O’na akar O’nun kanalıyla... Bu nedenle bana göre şifa niyeti; frekansı mümkün olduğunca yüksek tutup tevekkülü testlim ederek, varoluşun niyetiyle akmak, bir ve bütünün hayrına ihtiyacım neyse onu alıp, bunun farkına vararak onu doğru biçimde kullanabilmeyi, gönül genişliğini ve yol açıklığını dilemektir. Temiz bir ruhsal şifa enerjisi aşkın bilinçten, aşkın bilince, aşkın zeka ile akar herhangi bir dualite kontrolüne zaten gereksinimi yoktur.
Evet bir çok dileğimiz var, hepimiz sıkıntılardan kurtulmak üzerine pozitif düşünüyoruz, ama bunların yanında sıkıntının varoluş sebebi, bize ilettiği mesaj, mesajın alınıp alınmadığı, istediğimiz şeyleri kaldırıp kaldıramayacağımız, başka değişkenlere bağlı olarak bunun uygun olup olmadığı, zamanının gelip gelmediği, niyetlerimizdeki şüphe, korku, inançsızlık, bilindışı blokaj vs. gibi motiflerinin negatif etkileri, belki daha hayırlı bir yol olabileceği vs. gibi çok boyutlu parametreleri pek sindiremiyoruz. Oysaki şifa bir denge hali ve kaynağa dönüş olduğundan her zaman ikiliklerden bağımsız olarak, her an kalpten tek bir niyetle, ayrımsız ve olması gerektiği gibi akıyor, işte bu nedenle asgari belli koşullar sağlandığında şifayı aldığımız her koşulda kesindir; fakat biz bunun farkındalığına kişiden kişiye değişir şekilde, objektifimize bağlı olarak varabiliyoruz. Her an olan, her yere, her yerde, herkese akanın bize ulaşması için kapattığımız kapıları açma işlemidir şifa. Böylelikle karanlık otomatik olarak aydınlanır, dengesizlik dengeye kavuşur. Şifa gelmez ya da gitmez, şifa hep varolandır, tıpkı Reiki‘nin kullanmadığınızda dışa, kullandığınızda da kullandığınız üzerine akması gibi; sadece buluşursunuz, onun çağrısını cevaplar ve bir yanıt alırsınız. Şifa; olması gerekenlerin değil, zaten hep olanın istisnasız şifa olduğunu kabul etmekle daim olur. Şifa, her zaman kendi kendini gerçekleştiren bir bilinç kehanetidir. Şifa; varlığın kendine ve kainata en büyük hediyesidir. Şifanın ana açanları biliş ve nihayetinde hep olduğuna doğuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder