Yaşamı deneyimlerken karşılaştığımız irili ufaklı, kişiye özel, çeşit çeşit bariyer var. Reiki gibi yüzleşme, arınma, dengeleme ve gelişim / dönüşüm süreçlerini içinde barındıran şifa / enerji sistemlerinde de bu bariyerlerle çok daha sık ve yoğun bir biçimde karşılaşabiliyoruz. Bariyerler neden var? Gerçekten var mı? Bariyerlerle ne yapacağız?
Bariyer, engel, sıkıntı, yük gibi negatif / olumsuz algılananın, pozitif / olumlu ya da nötr hale gelebilmesi ancak aşkın bilinci bu boyutta da taşıyabilen bir bilinç düzeyi ile mümkündür. Bu bilinç düzeyini sağlayan dönüşüm hem varlığın yegane OL’uşu, hem de potansiyeli, anlam ve amacı olan bir simyadır. Buna ister aydınlanma, ister kuantum sıçrama, ister açan, ister tekamül basamağı, ister şifa, ister rehberlik, ister paradoksların çözülmesi ya da bambaşka bir şey diyelim; gün ışığına ulaşmak, hayatta kalmak, çiçeklenmek, tüm kokusunu, varlığını, gücü ve güzelliğini yaymak için önce kendisinden çok daha büyük ve zor görünen engellerle karşılaşmak zorunda kalan minicik bir tohum bir simyacı, onun
tüm yaşamı da bir simyadır. Aynı kaynaktan gelen, içinde o kodu barındıran, bizim için de aynısı geçerlidir. Öncesi de olan bir tohum; bu düzlemde çiçek açabilmesi, belki daha da sonra bir kelebek olabilmesi için altında sıkıştığı toprak kütlesi, hava-besin şartları, dış engeller, zararlılar gibi bariyerlerle karşılaşmak zorundayken, insan da bu düzlemde ego, zihin, nefs ve bunların dış görüntülerini taşıyacaktır. Her varlık “imtihan” edildiği şey ile iç içe olsa da daima kaynağıyla da içiçedir, bu yaratılışın özüdür ve gelişim yolunda hiçbir varlığa kaldıramayacağı bir yük, kaldıramayacağı bir zaman ve şekilde verilmez. Her şey olması gerektiği gibi en doğru biçimde şüphesiz gelişir. Hedef çizilmiş ve çoktan varılmış olsa da kömürün elmasa dönüşmesi bizim açımızdan çabaya, seçim, tedriç, tefekkür, tevekkül, sorumluluk ve bulunduğumuz madde düzeyinin kurallarına da tabidir. Her şeyi mümkün ve sonsuz kılan hakikat; deneyimlediğimiz noktayı parça olarak tezahür ettirecek; zihni, egoyu, kelimeleri, zamanı, mekanı, bedeni ve tüm ikilikleri doğuracaktır. Ve bu nedenledir ki, nicelik ve niteliksel illüzyoni bir yükten ziyade, yük sandığımız şeye bakış açımız, hakikatle olan ilişkimiz simyayı belirleyendir. Kişisel, toplumsal, küresel, evrensel bariyerler; aşmak, dönüştürmek ve bütünü tanıyıp ona entegre edilmek üzere vardır, doğru okunup kullanılabildiğinde hepsi özenle seçilmiş ilahi şifa kaynakları, taşıyıcı işaretçiler, değerli armağanlar, yardımcı üstadlar ve yükselticilerdir. Bariyerlerin her biri, bir eşiği korur ve onu dönüştürüp, rehberliğini almadan, o eşikten geçip diğer kapılara yürüyemezsiniz. Yükün verdiği ağırlık varolunan düzeyde sırtlanılırsa altında kalma ihtimali yüksektir, genellikle de böyle olur, insanlar o taşıdıkları yükün altında ömürler boyu ezilir ve yaşamlarını bu şekilde oluşturur ve ancak ışıtabildikleri kadarını kısır döngüde çeker, sonra da kurban ya da isyankarı oynarlar. O yükü bir üst düzeye çıkarak sırtlanın o düzey ağırlıksız olunan, simyanın gerçekleştiği, armağanların alınabildiği, deşifrenin mümkün olduğu acı ve mutluluğun hakikatinin görülebildiği ve bir tek O’nun olduğu varlık düzeyidir. Bu dünyeviliğin dışlanarak uhreviliğin yüceltilmesi gibi yeni bir açmaz, şık bir ego kılıfı değil, ikisinin bambaşka bir birlikteliği, egonun kalpte erimesi, ruhun çağrısı, uhrevi olanın dünyevi içinde yeşermesi, arzuların evrilmesidir. Sürekli aynı tip bariyer ısrarla kapımızı çalıyorsa, lanet etmek yerine, en azından onun neyi, neden dediğini dinlemeye açık gönüllülük, cesaretle razı olmamız ve onlarla önce kendimiz üzerinde çalışmaya çaba gösterir olmamız gerekir. Varlığınızdan size yollanan misafirler özenle ağırlanmalıdır. Bir hastalığı misafirperverce ağırlamadıkça hele ki varolduğu düzlemin silahlarıyla onunla savaştıkça onun aslını göremez, dönüştüremez ve bolluğa şükretmekten ziyade yokluğa da “Hamdolsun” diyemezsiniz; çünkü sözde gelenin de, gidenin de için de, dışın da ne olduğunu bilemezsiniz. Kaldı ki varlık kendinden ışıtmadığı herhangi bir şeyi ne dışarda görüp bulabilir ne de başkasına verebilir.
Öte yandan; madde evriminde olduğu gibi, tüm düzeylerdeki evrimde de sanılanın aksine güçlü olan değil, uyumlu ve dengeli olan hayatta kalır; güç dengeden yoksunsa, tek taraflı bir zihin gücüyse, o kuvvettir; kuvvet asıl gücün kaynağı olan sevgiden değil, direnç ve korkudan kaynaklanır.
Ancak, uyumlu olan güçlüdür; çünkü o anlayabilir, sevebilir, içerebilir, dönüşebilir, genişleyebilir. Uyum; tüm renkleri içeren bir gökkuşağı, kabın şeklini alan bir su gibidir; an ve deneyim ne gerektiriyorsa ona uygun olarak tüm düzeylerde uyumlanabilme esnekliğini içermaz, sert çekirdeği yere düştüğünde parçalanır, açılamaz, kabullenemeir, yere düştüğünde zarar görmeden zıplayarak yol alan bir toptur, uyum içinde ilahi bilişi, şefkati, güven ve huzuru barındırır. Kuvvet kaynaklı güç ise; tek renk siyahtır, tüm renkleri masseder, taş kadar ağır ve katıdır, ilahi bilişe güvenemez, sürekli devinim halinde, hızlı, öfkeli ve huzursuzdur, uyumlanaz, eğilip bükülemez, affedemez, anlayamaz, sevemez, içeremez ve gelişip yol alamaz; bu nedenle tüm kuvvet kaynakları kendini ikamelerle şişkin, buyurgan göstermeye çalışırken güç kaynakları alabildiğine mütevazi ve olduğu gibi buyur edicidir. Kuvvet, bariyerleri daima şiddetlendirip büyütür ve çoğaltır sonunda da onların altında kalır. Güç ise; her şeyin üzerinde parlar. Bir insanın bariyerlerle olan ilişkisi onun hakkında her şeyi söyler, ona dürüst bir yol haritası sunabilir, insan onu alır ya da almaz. Bir insan uyumlanabildiği tek bir bariyer dersini gerçekten tamamlamasıyla tüm evreni yükseltir ve onun kendi farkında olsa da olmasa da belli düzeylerde diğerlerine öğreticisi, kanalı olur.
Bizi, alıkoyan, aynı kuvvet kapısına çıkan bilinçli / bilinçsiz bir çok farklı savunma / zihin mekanizması, perdelenmeler ve kalıplar var. Bunlar seçimler ve çabalarla, belli bilinç düzeylerinde aşama aşama kırılabiliyor. Her bilinç seviyesi artışında bir önceki seviyedeki bariyerlerden daha yüksek ve farklı bariyerlerle karşılaşmamızın normal, gerekli ve doğal bir süreç olduğunu bunun yanında bunları taşıyıp, dengeleyebilecek kadar da genişleyeceğimizi unutmayalım. İllüzyonların arasından yürümek asla püripak bir yol değildir, olması da siz -etten kemikten her şeye rağmen- bütüne uyanana ve özgürleşene kadar beklenmez. Tüm barikatları seçip, koyan ve öyle ya da böyle, o zaman ya da bu zamanda, bu ya da şu şekilde sonsuzca ve anda kendine dönüştüren sevgimizin, O’nun içinde buluşmak üzere, gücünüz bol, ışığınız daim, yolunuz açık olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder