19 Ekim 2017 Perşembe

SONBAHAR KAPIDAYKEN

Beni sevdiğin kadar, sevdiğin sürece, sevdiğin biçimde seni severim. Buna ticaret diyoruz, alış veriş diyoruz! Her ilişki bir alış-veriş dengesi değil midir. Öyledir. Ama Sevgi sadece vermektir, alış-veriş, ilişki, ikilik değildir.

Zihne 2 zıt komutu aynı anda verirseniz -paradoks- zihin iptal olur. Zihin hükümsüz olunca sen o zaman gör şenliği. O şenlikler ki elzemdir.

-Sevgi ve aşk bana farkını de! dedim.
-Aslında yok! ama sen gene de isteyeceksin... O vakit; sevgi her şeye dönüşür her biçime girer, aşk dönüşmez ama dönüştürür! dedi.

*Sevebildiğinizde anlamış olacaksınız, anladığınızda yargılayamayacaksınız, yargılayamadığınızda açık olacaksınız, açık olabildiğinizde özgürleşecek ve sevebileceksiniz. 
Ondan önce, sevgi bekleyecek, anlamayacak, yargılayacak, kapalı olacak ve bir köle olarak sevemeyeceksiniz.

*Duygu / düşünceyle özdeşleşmeden, mesafe alarak Aşk nasıl yaşanır?
O zaman Aşk olunur! ve Aşk olmadan, zaten Aşk yaşanmaz ki.

Tüm isimler surete büründü de birbirine zıt oldu, düşman oldu bir gün hepsini taşıyan gelip birleştirdi onları ya, insan onun aynasında gördü ya... 

Söyleyen, söyleten ve söz bir olduğunda artık ondan sual olunmaz. Olmadığında sual olunur.


Endişeleriniz hakkında endişelenmeyi bırakın . Bırakın endişeleriniz sizin hakkınızda endişelensin  Bu noktaya geldiğinizde göreceksiniz endişe falan kalmayacak evet aynen böyle.
Aynı şey hayaller konusunda şöyle işliyor; hayallerinizi kovalamayı bırakın, öyle bir hayal edin ki onu yaşayın; hayaliniz size koşarak gelsin. 
Zor mu bunlar şimdi? Yoo Çok kolay evet aynen böyle.

Çok basit karmaşaya gerek yok. Endişelendiğinizde, kafayı taktığınızda, öfkelendiğinizde, suçluluk duyduğunuda ya da herhangi bir negatif salınımda bağışıklığınız düşmeye başlar bunlar yeterli süre, belli şiddette tekrarlandığında belli hastalıklara sahip olursunuz sonra da bunlar için endişelenmeye başlarsınız. Endişelenmiycem hastalanmıycam derseniz gene aynı şey kapıdan kovarsınız bacadan girer bu kafa yapısı... İşte böyle cancağazım. Bu kimin işine gelir? Kimsenin. O zaman hiçbir şey hakkında endişelenmeyin. Herhangi bir negatif salınımı bastırın, görmezden gelin demek değil bu, o da aynı sonucu verir. Yol yordamdan ayrılmayın, kapılıp kayıp gitmeyin, muhattap olmayın bırak oynasınlar çocukla çocuk olunur mu gül, geç, eğlen, izle.
Zor mu? Değil. Elinde değil mi? Bir tek senin elinde, kendini kandırma, kaçak dövüşme. Zevk mi alıyorsun? Ha o zaman bol keyifler şikayet etmeyeceksin.


Öğrenci Üstadına biat ettiği,
Üstad Öğrenciyi kendinden öteye götürmeye gönül verdiği sürece ilerler...
Bundan önce bilginin korunmuş olması, kaynağı ve saflığı önemlidir, ondan sonra hakiki bir Üstad / Öğrenen olmak, her şeyden önce dilemek ve dileğine adanmak...


Şiir gibi yaşamalı insan öyle bir tat bırakmalı kendinde. Özellikle de sonbaharda güzel ekimmler yapmalı.

11 Ekim 2017 Çarşamba

DOĞRU SORU

*Sorduğunuz soruların cevabı çoğu zaman beklediğiniz şekilde beklediğiniz formatta gelmez ama mutlaka gelir; almak için açık olun, sessiz olun beklentisizce dinleyin! ve zihni kesinlikle rahat bırakın, görmek için bakın. 
*Sorunuzu cevaplayan zihinse illa ki farkedin, ki genelde öyledir! Zihinle sorduğunuzda zihinle cevap almanız çok muhtemeldir, zihnin en sevdiği oyuncaklardandır bu ve sizi olmadık döngülere götürür. Öteki türlü soru bildiğimiz şekilde bir soru dahi değildir cevabı da bildiğimiz şekilde gelmez fakat şüphesiz ve nettir.
*Ancak doğru sorular doğru kapıyı açar.
*Sorularındır seni ele veren.
*Soru sormadığında sadece cevapların olduğunu farkedeceksin.
*Cevabı sende olmayan tek bir soru olmadığını farkedeceksin.
*O zaman sormaya gerek yok deme! Yolların durakları vardır, durakları es geçersen varamazsın. Her soran ulaşmaz ama sormaktır esas olan, sen yeter ki sor, cevaba odaklanma, sorundan korkma.
*Soru ve cevap bahanedir; şahane bir muhabbete. Muhabbet içindir tüm soru ve cevaplar.
*Cevapları deşifre karmaşık değildir, soruyu soran karmaşıktır, ne sorduğunu, ne aradığını bilmediği için geleni de net algılayamaz. Net algıladığının ise zaten artık sorusu, deşifresi olmaz.
*Algı kanalları parazitlerden arındırıldığında bilgi zaten alabileceğiniz ölçüde muntazam akar, hep akar.
*Soru da O'ndandır Cevap da... O'ndan O'nadır... Anda ve sendedir binbir açanla...

8 Ekim 2017 Pazar

DOLUNAYDAN ARTANLAR

Çıkması en zor kuyudur vicdan kuyusu. Hele ki bu ağırlıkta bir şey vardır bu ikisini çarpıştırırsanız bünyeyi iptal edersiniz. Bu durumda fabrika ayarlarınıza geri dönün çarpıştırmamayı, çarpıştırmadan seçim yapmayı ve üstlenmeyi öğrenin.

Bazı zehirler o kadar güzel paketlenir ki panzehir sanırsın.
Öyledir de her zehir panzehirini taşır ama bunun için bir dönüştürücüye ihtiyaç vardır.
Dönüştürücü kimdir nedir nasıldır bildin mi?
Panzehirden de geç... Bunun için dönüştürücüyü görene ihtiyaç vardır. 
Göreni görene geldin mi ne kaldı?...

DENGE! "Dengeyi kaybetmemeliyiz" Bunu dediğin anda aklından geçip inandığın milisaniyede bir denge kaybı korkusu yaratacak ve illa ki kaybedeceksin belli ki önceden kodluymuş da sana... Kaybetme yanılsaması olmadan, denge ya da herhangi bir şey kaybedilmeden bulunan bir şey miydi? 
* Dengeyi kaybedemezsin ki.
*Dengeyi kaybettiğini düşünüyorsan yapabileceğin en muazzam şey tadını çıkartmaktır.

* Sevgi pollyannacılık değildir, aptallık hiç değildir, mış gibi yapmak değildir, zorlamak hiç değildir. Hatta bazen epey keskin bir kılıç gerektirir. Bunlar sevmediğiniz vs. anlamına gelmez! Belli koşullar oluşmamışsa severek uzak durmanız gereken durumlar vardır (ancak severek uzak durabilirsiniz!) Herkesle aynı düzeyden iletişim kurmanız ne mümkün ne de gereklidir. Herkesin herkesi anlaması, her şeyin herkes için olması ne mümkün ne de gereklidir. Rahat olun.






NASIL BÜYÜK YAŞANIR?

'Küçük Bir Gezegende Nasıl Büyük Yaşanır?'
*Masumiyetinizi, saflığınızı, basitliğinizi, aşkı kaybetmeden!...
Nedir bunlar?
Ruhunuza ihanet etmemeniz, satmamanızdır, pusulayı, merkezi kaybetmemeniz en azından dönebilmeniz, içeriğini gayet iyi bildiğiniz şeylerle; yanılsamalarla perdelememeniz, takas etmemenizdir.
Beklentiye girmemeniz, ne olursa olsun açık bir kalple olup, özellikle sevginin pazarlığını, ticaretini yapmamanız, içsel dürüstlüğü çiğnememeniz ve bunun getirilerini üstlenmenizdir. Böyle olduğunda ne iner ne çıkarsınız, karşınızda koca bir dünya da olsa sizi tutanın uydusudur ancak.
Harika bir ruh şarkısı dinleyin & Kendinize ve çevrenize deli ve cesur bakın, kutsanmış kalın....
Xavier Budd-Soften The Blow

3 Ekim 2017 Salı

NEDEN ÖTEKİ?

Reiki ile tanıştığım ilk zamanların cehenneminden boşanmış deli coşkusuyla, kolundan tuttuğuma, yakasına yapıştığıma Reiki vermeye, anlatmaya çalışıyordum. Herkes bunları yaşamalıydı. Harika bir kurtarıcı, mükemmel bir savunucuydum. Muhteşem deneyimler yaşadıklarımız da, benim bezdirip dersini almış olduklarım da vardır… 

O zamanlar bulunduğum ortamda hiç hazetmediğim, öfkeyle, kınayarak, ayıplayarak yargıladığım bir çalışma arkadaşım vardı, bana göre ne evrensel, ne ahlaki, ne insani, ne de herhangi başka bir çerçeveye oturuyordu, hepimiz birlikte içten ya da dıştan hor hor horlardık onu... Kendini bilmez bir kabus, kıyametti bu zat, hem iter hem çekerdi, tuhaftı! Bir yandan çığırtkan Reiki deneyimleri yaşarken, bir yandan da “Bu kişi ya benden Reiki isterse ne olur, aman Allahım” diye düşünüyor, çaresizce düşüncemi kovmaya, kontrol etmeye çabalıyordum, kalbim sıkışıyordu, rezaletti, aman istemesin n'olurdu! Zerre gram vermek istemiyordum ve bu benim en doğal hakk'ımdı, anlamazdı ki, hak'etmezdi! 

Kaçtığın şey peşine düşermiş, korktuğun şey başına gelirmiş, doğrudur, hazır tazecik el de almışım, yüzleşmek için buyur sana bulunmaz kaftan. Olan oldu ve istendi!
Gelene neden geliyorsun, gidene neden gidiyorsun demek olur muydu? Olmazdı! Ben kimdim ki, böyle bir lüksüm var mıydı? Ben vesileydim. Çok utanıyordum, küçülüyordum; değersizlik… Hemen sonra suçlu hissettiğim için kendime kızıyor, dik durmaya çalışıyordum. Ama uygun bir üslupla “Veremem” denirdi, denmeliydi! Çok hak'lıydım çünkü. “Uygun üslup” denen şey; peki samimi miydi bu? Yarım gönülle, yarım akılla, ama’larla Reiki olur muydu? Olmazdı bence, olur muydu yoksa? Bu zat, bir dakikada beni nasıl bir buhrana, arafa sürüklemişti, binbir türlü gelgit yaşamış, kendimi kaybetmiştim. Bir umut, tamamlanır, her halde bundan beteri olamaz derken, tuhaf bir dürtü ve kaotik halimle ona Reiki çalışmaya başladım ve Reiki aktıkça kendimi bırakabildim, bu süreçte manzara inanılmaz bir hızda değişmeye başladı...
Eş zamanda şifaya ihtiyacı olan benmişim, o kişi benim için de gelmiş, ben benden Reiki istemişim, ben bana Reiki vermişim... Öfkeyle kınayarak yargıladığım, anlamadığım neymiş, nedenmiş, kimmiş, çerçeveler, yakarışlar nedenmiş?
O açıldıkça beni açtı, ben açıldıkça onu...
Ben, sen karıştı Bir oldu, O'ndan O'na aktı...
Bana en uzak duran en yakın, en zor gelen en kolay, şer olan hayır, öfke olan şefkat, yargı olan anlayış, red olan kabul, küfür olan kutsama, utanç olan af, korku olan sevgi, şeytan olan melek, tabu olan olağan oluverdi, paradokslar, belki’ler, ama’lar, sorular, sorunlar çözüldü, simya, mucize oldu. 

Evet, bu hikayenin sonunda düşmanım dostum oluverdi, canımın parçalarını topladım, can verdim, can aldım.
Başkalarına Reiki çalışmak, sadece başkalarına ya da başkalarıyla Reiki çalışmak değildir, Can parçalarınızla olmaktır. Başkalarına Reiki çalışmanın hangi düzeyde olursanız olun bir bütün hayrına çok boyutlu açılımları vardır.
Evet kendine ışık tutulmayan ne ışığı görebilir, ne bir şeye ışık tutabilir, bu da belli biçimlerde olur, fakat önce o ışığa açık olmalı ya da açık olmaya niyet etmeli, dilde değil gönülde dilemeli ve güvenmeli. Elçiye zeval olmaz, o ışık belki karanlık atfettiğinizden doğar ve şifanın kaynağı çoğu zaman da karanlıktan, yaradan, acıdan, dirençten ve kaostan açılır. Kendinizle çalışmanız mutlaka 1. dereceden muazzam önem teşkil eder, fakat başka alanlarla, farklı boyutlardaki çalışmaların size kazandıracağı o kadar çok ve farklı şey vardır ki! Bunları da kendinizle çalışarak ya da sadece aydınlık atfettiğinizle elde edemezsiniz; zira öyle olsaydı, tek başınıza, tek bir renkle, sadece tatlı bir meltemle tekamül ettirilirdiniz. Peki öyle mi? Değil! İnsan aynalara, gölgelere, fırtınalara, gökkuşağının her rengine güzel bakmalı, en azından açık olmalı! Bu, tüm yaradılışa, varlığa, ruha, kendinize olan yegane sorumluluk, anlam, araç ve amaçlarınızdandır. İmkanınız olduğu her farklı fırsatta zorlamayla değil, tat alarak kendiniz ve “ötekiniz” için elinizden geldiğince bırakarak, kendinize rağmen vermeye çalışın. Şüphesiz dileyin, sabredin, konfor alanınızdan çıkmaya razı olun. 

Reiki’de Master Teacher dahi inisiyasyon yaparken kalp bağını ögrencisinin önünde eğilerek yapar, çünkü biz öğrettiklerimizden öğrenen, şükran duyan, onlarla hizalananlarız. Ayrı olmayan bir bütünün parçaları, açanlarıyız. O’ndan O’nayız. Reiki 3B seviyesi ve ötesi elbet kişisel bir seviye olmanın üzerinde, insanın aynalık işlevinin tamamlandığı seviyelerdir, fakat bununla beraber yolculuk sonsuzdur, inisiyasyon yaptıkça sizin de olgunlaşmanızın bir nedeni de budur. Sadece orada artık kişisel olan, bütünden ayrılmaz. Doğada hiçbir şey nasıl ki sadece kendi için yaşamaz, hiçbir organınız sadece kendi için çalışmazsa, Reiki’de de yaşamda da gelişim ve dönüşüm ayrı görüntü verebilir fakat daima birbirine bağlıdır. Verdikçe alır, yükselttikçe yükselir, sevebildikçe kavuşursunuz.  

Yağmuru Güneşi Bir Ol'an Sevgiliyle, Aşk'ta kalın.  

Ahu Birlik Alp
www.varolusdergi.com

ANSIZIN ANSIZIM

Hastayım, Sen hasta değilsin hasta olan beden!
Kırgınım, Sen kırgın değilsin kırgın olan duyguların!
Bu insan, şu şey kötü. Bu insan, şu şey kötü değil bunlar belli implantlar, bulutlar, parazitler; belli kalıplara, zihin yapılarına bağlanan!
Bunları farkedersen şifanın önü açılır ve hızlanır.
***Nerde ne ektin ne biçiyorsun? Kaktüs ekip gül biçmeyi bekleyemezsin. Kaktüs ektin değiştirip hemen 1 günde yine gül biçemezsin. Kaktüs ektin mutlusun eyvallah. Kaktüs ekil"miş" bana diyorsan onun da hikmetini bilmelisin.

"En iyi strateji savaşmadan kazanmaktır."
İnsan daima kazanabilir mi? 
Evet ama bunun için savaş-barış, kazanmak-kazanmamak, kurban-mağdur, olan-yapan-yaptıran gibi sınırların ötesine geçmiş bambaşka bir boyuttan işlev görüyor ve bu boyutu maddi düzeyle birleyebiliyor olmanız gerekir. Gene de savaşıyor görünmeniz gerekenler olacaktır bu halde gönlün merkezindekini perdelemeyecek olmanız gerekir. Gönlün merkezindeki; zahiride düşmanınızdır. Düşmanınızın adını batınide bilirsiniz bunu zahiride savaşırken dahi söyleyebilirseniz ne ala.

İlla sevecem diyeni  böğürtürler, git derler, sevmek çok sağlam bünye ister derler neden? Çünkü hırpalayacaklar seni, senden seni çıkartacak doldurup boşaltacaklar, usuldendir şaşırmayacak, şaşmayacak, farkında duracaksın, kendinden korunacaksın ve tadına varacaksın. Uzaklaş kork diye değil demem yakınlaş cesaretlen diye!
Koşulsuz, yargısız sevmeden, ol'andan gayrı düşerek, aşk makamını yürüyüp yanıp dirilmeden kendini, başkasını, O'nu sevmen hakikatiyle mümkün mü? 
Seversin gene seversin sevilirsin de ama korkuyla, duyguyla, düşünceyle, sınırlarla ve bunun sonuçları vardır... Sevmek var sevmek var. Yanmak var yanmak var. Bilmek var bilmek var... Yaşamak var yaşamak var... Derdin hesabın dermanın cennetin cehennemin ötesi berisi kendinle... O'ndan O'na neylerse...

...Acı, korkunun üzerine çıkmadan yola giren kimseyi görmedik biz dedi! 
O vakit korkunun hakikatini görürsün, korkun diner, yaran da acın da kapanır ve ondan; buruk tatlı bir meltem salınır, şefkatle merhem olur. Bu nedenle bunlar verilir, sevgiden hep sevgiden... Seni soğan kabuğu gibi soyarız, binbir tonla donatırız. Yoksa ne bileceksin?! dedi...

Bir şeyin tadını çıkartmakla canını çıkartmak arasındaki eşik; kendinize zulmettiğiniz noktadır orda durun.

Varoluş sözlüğünde keşke gibi bir kelime olmadığından sen bunu kullandığında şunu yapmış oluyorsun bknz: kendini bilmezlik, kendini yakmak. Yapmayın.

İnanmadığın bir şeyi göremezsin.
Gördüğün bir şeye inanmayabilirsin. 
Görmediğin bir şeye inanıyorsan bu en muazzamıdır.

Bilge sorun görmez çünkü ol'anı görür. ol'anda zaten sorun yoktur. Sorun yoksa çözüme de gerek kalmaz. Bilgede soru cevap yoktur. Senin sorunun, dolayısıyla sorun varsa ve şayet bir bilgeye gidersen uzun, meşakatli ama muhteşem bir yolu göze almalısın. Arif, alim, bilge, aşık... hepsinde farklı araçlarla farklı tatlarla, ama aynı amacı, kendini göze almalısın.

Düşünsene rüzgara içerleyen bir ağaç, ağaca zulmettiğini sanan bir rüzgar... Böyle bir şey olabilir mi?  Dalın, esnemediğin için kırıldı demeyeceğim. Doğrudur ama yeterli değildir. Dalın kırılacak sen eğilip bükülsen de dalın kırılacak elbet! Konu, belirleyici olan; dalının kırılıp kırılmaması değil! Dalın kırıldığında ne hissettiğin, bunu nasıl alıp devam ettiğin. Konu; dalının kırıldığı zannın, konu; bir dal olduğun rüyasına kaptırıp her şeyi sadece bunun üzerine inşa etmen!

Eksik gediklerimizden biri :
'Güçlü olan yaşamda kalır!' Gücü ne sandık, ne anladık, ne atfettik? Güce fazlasıyla eril bir yaklaşımımız var o nedenle güç bizde kuvvete tekabül ediyor, kuvvetse insanı mahfeden temel şeylerden. Hal böyle olunca güçlü olduğunu zanneden kuvvetli insanlar oluyoruz ve rüzgara kafa tutup eğilip bükülmüyoruz...
Uyumlu olan yaşamda kalır! Neden? Çünkü gücün ölçü birimi uyumdur.
Uyum nedir? Uyum direnç gösterdiğinize uyumlanabilme, anlama, kabul edebilme, onun rehberliğini alabilme ve sevebilme, akabilme yetinizdir ve her şeyi açar genişletir. Şunun için evrim bunun için evrim şu zamanda bu mekanda şartlara göre vs. evrim diye bir şey olabilir mi? Olamaz! Evrim evrenseldir, temel yasalar zaten bellidir ve çelişmez.

Sarsıcı dönüşümlerde kopmamanızı, uyumlanmanızı, rehberlik almanızı sağlayan ve yaşamınızın normal rutininde ne yazık ki çok değer biçmediğiniz öyle canlar, cevherler vardır ki aslolan... bunlarla hemdem olan insanın düşmesi, kayması, yitmesi, pusulayı şaşırması mümkün değildir: Mizah, hayal, iman, şarkı, şiir, dans, doğa ve Aşk! İtinayla kullanın lütfen. Her insan yaşamın üstadıdır. Üstadlara yakışanlardan ayrılmayın. 'Herkesi hayal kırıklığına uğratabilirsiniz' kendinizi uğratmayın, kendinize geldiğiniz sürece kimselere, hiçbir şeye bir şey olmaz zaten. 

İzleyen olmak ve özdeşleşmemek... Yeterli midir? Hayır ama ilk maddedir. Konu bu değil, burda kalmaz. Bundan sonra illa ki eylemde bulunan ve benliğe girme gelecek gelmeli de. Konu şu; izleyen olma ve özdeşleşmeme ne kadar içselleşirse eylem ve benlik o denli akışla ol'ur.

Şipşak reçete olur mu olmaz  ama olur arayana;
Birbirini takip eden 21 gün aksatmadan sadece şunlara ya da tek bir tanesine tam eğilin yeter...
*Herşeye ayırtetmeden saygı ve sevgi duyun sevgi verin ve alın!
*Gönülden şükran duyun, hayal edin, dua edin, konuşun, dinleyin!
*Kendinize evet kendinize! dürüst olun!
*Hiçbir şey hakkında korkuya ve endişeye kapılmayın güvenin ve kabul edin olanı!
*Farkında olun, anda kalın, izleyin!
*Sabredin! (Sabır kendinedir.)

Gönlünü bir tek gelip geçmeyene bağla ki her şeyi onunla bilebil, yaşayabil! Gerçeklik halısı; şekiller zamanlar mekanlar bedenler madde ayağının altından çekildiğinde ne olduğunu bilebil, puslanma, düşme! Nedir bu gelip geçmeyen? Senden gören, senden içeri ve dışarı izleyen, farkındalığı dahi farkeden, "sen" olmadığında dahi olan ve baki olandır.




CV... SANA BİR ÖZGEÇMİŞ YAZARIM...

CV yani namı diğer Özgeçmiş. ÖZ-GEÇMİŞ! Çıldırdınız mı ya-hu :)

Ben patron olsam cvsinde "han solo" yazanı ya da "mutlu" yazanı işe alırım kardeşim. Ebeveyn olsam bunu yazabilecek çocuk yetiştirmeye çalışırım. Nihayetinde önemlisi insanın kendi kendini işe almasıdır  İnsanın burun kıvırdığı işleri müdürlük başvurusu cvsinde yazabiliyor musun mesela, milyon dolarlık işleri samimi bulmadığın için reddedebiliyor musun mesela, para kazanman gerektiğinde cv ni çöpe atıp ne iş olsa yaparım abi diyebiliyor musun mesela, hayvan gibi "sağlam" bir cv'n olduğu halde bunu saklayabiliyor musun, "berbat" bir cv'n olduğu halde buna güvenebiliyor musun mesela bunları merak ediyorum. Yaptın mı peki? Bugün biri diyor ki garsonluk işi bile yok. "Bile"? Sen kimsin bunu söyleyene iş olur mu ki ??? Öteki gün biri çıkıyor bazı işlerin daha çok bazılarının daha az paraya değer olduğu yargısını yaratıp insana buna göre değer biçiyor ya da acıyor, hayaller dünyası... Bir şeyin değerini belirleyen; onun sarrafı, onun özüdür o öz ne yükselir ne alçalır özgür ve lekesizdir hangi kılığa girmesi gerekse ona girer ve öğrenir o kadar. Cvlerin bir şeyleri satın almasına, pazarlık yapmasına, sizi yüceltip alçaltmasına müsade etmeyin lütfen traji komik oluyor eninde sonunda kendinize...

Sen kimsin? dendiğinde verdiğiniz tüm cevaplar kifayetsiz, ölü, kim olmadığınıza dair, mecburiyetten, kölelikten... İşte yaşamınızı üzerine kurduğunuz en büyük yanılsama, anlam ve amacınız... Gerçekten bir "cv" den ibaret olabilir mi-siniz? Hayır ama siz sürekli ve sadece bu cv üzerine oynuyorsunuz dahası bundan zevk alıyorsunuz, hem kendiniz hem diğerleriyle sıkıntılar da burada başlıyor. Kim olduğunu gerçekten bilen birinin bu soruyu cevaplaması ya da sorması ne mümkündür ne de gereklidir, ondandır susar!!! Konuşursa da cv den konuşmaz cv ye bakmaz, ikisi de muhteşemdir. "Sana bir cv yazarım aklın almaz"  İmkanı olan yazsın patrona 

OK ATILMAYANLAR

Gerçek olan gerçeklerle yüzleşmekten korkar mı? Böyle bir halde yüzleşecek bir şey var mıdır? Ancak bir şeyin sahtesi aslından korkar. Sahte neler yarattın, neden yarattın o vakit bildin mi? Devam ettikçe ikame kullanıyor olacaksın ki ikame yolu... ne ben derim, ne sen söyle...
-Sahte olduğunu düşünen gerçeklerin tiyatrosu konulu eser-
***Gerçeği bil, kendini gerçekleştir, sahtelerden sakın.

Bana sence? diye bir soru sorma lütfen o bencedir sana uygun olmayabilir! 2 zihnin konuşmasından başka bir şey değildir sence bence... Sence dersen sana her seferinde ayrı bir bence sunarım, gerekirse daha fazlasını da sunarım ama sana bence bir cevap verirsem sana antidepresan vermiş olurum.
Ben ancak zannını sarsabilirim o da izin verirsen, verildiyse, hazırsan, göze alabileceksen... Gerisi hallolur olmaz ama ilk koşul senden çıkmandır. 
Bu senden çıkma hali daha başlangıçtır herşeye. Senden çıkmadan 1 adım atamazsın sanırsın, her çıkan adım atar mı? hayır ama önkoşuldur. 'Benden çıkarsam, senden çıkarsan ne kalır mahvoluruz, ne oluruz' deme bunu diyendir sen! Bununla ömürler tüketip yitip gitme nicesi gibi! Bana takvimler, sonralar, anlamlar, amaçlar sorup durma! Takvimler sabit, sen sonsuz gelip geçensin, anlam ve amaçsın, an zamanda öte ve berisin.
Bana daha hızlı, daha kolay şeyleri, hapları, mucizeleri de sorma lütfen! En kestirmesi dendiydi sen nerdeydin?
Dünyanın, insanların, şeylerin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerinle, toplumsal, ahlaksal, vicdani, zamansal, kültürel vs. kalıplarınla bunlara kapılıp gitmenle, acı, sevinç ve kozalarınla, seni onaylayıp onaylamamakla beni onaylayıp onaylamamanla, dogmalarınla ilgilenmiyorum, bunlar sadece çıkış noktası olarak işlevsel, aslolan için...
Her şey var da sen yoksan neye yarar? Durmaksızın yargılarken, kıyaslarken, beklentideyken, kendinde değilken, kendine binbir türlü şey yapıştırmışken buluşmamızın bir getirisi olabilir mi? En azından biraz açık kapı bırakmalı , boşaltmalı ve öyle tutmalısın. Sonra? Sonra selamlaşıp susarız birbirimize ne bileyim  Her şey vardı da farkında olanı liyakatını bekler dururdu döner dururdu ondan içeri sonsuzca...


Bana korkunu söyle seni kimin yönettiğini söyleyeyim 
İnsana hizmet eden korkuyla, insanı herşeyden eden korkuyu ayırtedemiyoruz!
İnsana hizmet eden korkuda zaten otomatik pilottasınız ve oldukça kendinizdesiniz, diğerinde ise kendinizde olmak dışında her yerdesiniz (genellikle bu geçerli) İşin kötüsü; bu 2. durum arttıkça otomatik pilot fabrika ayarlarınızda da sapma oluyor. iNSANIN KENDİNİ SABOTE ETMESİ BÖYLE BİR ŞEY 

Kendi yarattığın korkulara, koşullanmalara, binbir türlü safsataya inanmayı seçip bundan zevk alıp kendine acımak oraya buraya sarmak en hazin ve komik insan geleneği peki sen sadece bir insan mısın? Anlıyorum sonuna kadar; gerçeklerle yüzleşmekten ölümüne korkuyoruz ama zerre gram acımıyorum! Seviyorsanız siz de acımayın dik durun ve dönün, kendinize rağmen vazgeçin anda bırakın, telafisi herzaman mümkün, ama erken olursa en güzeli!

Korkun senden alınırken, gönlün genişletilirken hangi yollardan geçirilirsin boşuna mıdır? Bunları bir tart biç şikayet etmeden...

Arz etmediğin hiçbir şey yoktur ki talep yaratsın. Talep varsa illa ki arz etmişsin ki bu da boşuna değildir, sapıtmayasın.

Zannıyla sual olur herkes. Zannın olmadığı vakit ne olur? Sual olunmaz.

Bir noktaya kadar 'korkuyla istediğin her şeyi sana musallat ederim' der. Bir noktadan sonra 'korkuyla istediğin hiçbir şeyi sana yaretmem' der.

Tüm bildiklerini unuttuğunda, bunlar senden uzaklaştığında, kimlikler silindiğinde, sanki yeni doğan gibi, hafızasını kaybetmiş biri gibi, sonsuz sona yaklaşan biri gibi... Sen tüm bunlardan geriye kalansın. Kar tanesi ol, nota ol öyle Sev! Zamansız, mekansız, kimliksiz, kelimesiz, şekilsiz, ölçüsüz sev.

Yarın ölecek olsanız yaptıklarınızdan çok yapmadıklarınızı düşünecek paniğe kapılacaksınız, birden daha çok ya da az yaşamaya başlayacaksınız. Neleri kattınız? Neleri elediniz? Bu yükleri, eksikleri bir not edin önündeki bariyerlere zerre gram değer ve önem atfedip kapılmayın!!! Muhtemelen yarın ölmeyeceksiniz ama o not ettikleriniz sadece cenazelerde, ölüme yakın deneyimlerde hatırlamanız için değildir. Kendinizi bilmeniz içindir. Kendinizi bildiğinizde hatırlamanıza, hatırlatılmasına, ölmenize, paniğe kapılmanıza vs. gerek kalmaz ve bu epey şey'dir.

Sevgi ve Aşk nasıl ayrılır? Ayrılır mı ayrılmaz! Görünürde ayrılır. Aşk kendinden geçme hali, sevgi kendini bulma hali... Yok beşeri aşk, yok ilahi aşk, maddi sevgi, manevi sevgi... Bunlar birbiri içine, birbirine her an dönüşen, birbiri için olanlardır. Belki renkleri farklıdır takılma, ama her rengin içinde olan O yok mudur vardır işte, gerisini ne soruyorsun, sevgisizlik aşksızlık dahi dahildir ama buna tutunmayasın! Ruh rengarenktir ve senin "ben" dediğinin de değildir yaşa & yaşat.

Herhangi bir negatif salınım içinde (acı, öfke, üzüntü, kırgınlık, suçluluk vs.) kendinde değilsin! Bu doğru olabilir, gerekebilir ama kendinde olduğunu göstermez. Haklı olmak doğru olduğunda değil, kendinde olduğunda gerçekleşir. Helal olanları haram etmenin en kestirme yolu kendinizi kaybetmeniz, haram olanları helal etmenin en kestirme yolu kendinize gelmenizdir.

İnsan kendini yargılıyorsa yargısızlığınız bile incitecektir hatta belki en çok bu incitecektir. Sarılmak istersiniz bu ona ölüm gibi gelir, çok fazla gelir, iter böyle anlar olur siz gönülden devam edin.

Halin içinden geçerken hali bilemezsiniz. Halden geçince bilirsiniz buna mesafe diyoruz. Mesafe 2 şekilde alınır biri doğrusal diğeri boyutsal. Doğrusal olanı zaten otomatik yaşıyoruz. Boyutsal olan için farkındalık ve gören göz şart.

Perde aynı anda hem açık hem kapalı olamaz bundandır kısa devre  Tek istisna vardır o da denmez.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

SINIRLAR VE KORUNMA

Sınırları aşınca, her şey mübah mı olacak ya da her şey günah mı olacak sanıyorsun?

Evvel zaman önce güya sınırları aştığında, güya başına kötü bir şey geldi, güya korunmadın sanıyorsun. Peki öyle mi aslı?

Günah, mübah, iyi, kötü, korunma, korunmama kafanda!

Sınırsızlığa ancak sınırlarla ulaşırsın, fakat;

Ne sınırlılık ne de sınırsızlık, kırıp dökeceksin, kırılıp döküleceksin demek değil!

Kırma dökme, sınırlar ve sınırsızlık kafanda!

Zihni aşmadan sınırları aşanı ve tekrar bulanı, korunanı ve koruma olanı görmedim.

Kendini bilen, sınırsızlıkta ne incinir, ne de incitir!

Kendini bilmeyeneyse, sınır koysan ne çare, o hem incinir hem incitir!

Önemli olan, sınırsızlıkta hem haddini hem kıymetini bilmek... Önemli olan, sınırda da bunları bilebilmek. Eh o zaman, sınır olmuş olmamış, iyi kötü ne fark eder?  

“Sınırları aşarsam korunmam / kaybederim.”

“Sınırları aşmazsam korunurum / kaybetmem.”

İşte, genel olarak önermelerimiz bu şekilde.

Burdaki arzu, sınırları aşma arzusu... Bu sana verildiyse boşuna verilmedi!

Her arzu bir korkuyla beraber gelir, o da burda, korunmama / kaybetme korkusu... Bu da sana boşuna verilmedi!
Şimdi haliyle arzunun hakikatini gerçekleştirmek ve görmek için korkuyu temizlemen gerekiyor. Bunun için de korkunun hakikatini gerçekleştirmen ve görmen gerekiyor.

Bu ikisi birbirine bağlı sende. Bunu cebine koy.

Sınır ve korunma, bunlar zihninde yarattığın, birbirine bağladığın önermeler. 

Mesela, geçmişte başına kötü olarak atfettiğin (sandığın) bir şey gelmiş ve bunu sana öğretilen sınırları aşmana bağlamışsın ve korunmadığın yanılsamasını da yaratmışsın, bu sana bir yerlerden söylenmiş, edinmişsin, buna inanıyorsun tüm varlığınla ve bu şekilde pekiştirip yaratıyorsun. Burda şunu sorman lazım: Kötü, acı sandığım ne oldu? Güya sınırları aşıp korunmadığımda? Mesela, incittim, incitildim, hasta oldum, kaza yaptım, iflas ettim, aldattım, vs. gibi yanılsamalar olabilir bunlar. Bu, haliyle zıttıyla onaylanıp şu şekle dönüşmüş: Ha o zaman, aşmazsam korunurum, incitmem, incitilmem, vs. Yani bir yanılsamanın yanılsamasını yaşıyorsun! Neden? Çünkü aslında ne sınır var, ne korunma, ne de hayır / şer! Fakat bu sınır /  korunma / şer zincirini, yanılsamasını kırmadan aşamazsın. Şimdi sana soruyorum: Diyelim ki sınır zannettiğin bir şeyi aştın, korunmasan böyle mi olurdu? Buna samimiyetle cevap ver! Ya da başka türlü sorayım: Diyelim ki, sınır zannettiğin bir şeyi aşmadın, korunduğunu nereden bileceksin? Şer sandığın bir şeyde hayır var mı, yok mu, nereden bileceksin? Bunların tüm referans noktaları senin zihninde. Sınırları ve korunduğunu sana bildiren, söyleyen kimdir, nedir? Sınırları ve korunmayı, korunmamayı, hayrı, şerri yaratan kimdir, nedir? Kime sınır koyuyorsun? Kimi kimden koruyorsun? Bunları sor, izle... Sen sınırları aşamazsın! Sen kaybedemezsin! Sen incinemez, incitemezsin! Sadece öyle sanırsın, sen dediğin öyle sanır. Olmayan bir şeyi ne aşabilir, ne kaybedebilirsin; ne de bunun için korunur ya da korunmayabilirsin. Kendine ne tip oyunlar oynadığını görüyor musun? Bunlar seni, sana açmak için ve boşuna değil. Sınırları aşarsam kaybederim dersen haklısın, öyle olur ya da öyle sanırsın. Sınırları aştığım için kaybetmem dersen de haklısın, öyle olur ya da öyle sanırsın. Sen ne desen hakk'lısın. Senin merakının açılımı şu: Sınırları aşman, ancak zihni aşmanla mümkün, çünkü sınırlar zaten zihninde! Zihni aştığında da zaten hep korunduğunu, her zaman olması gerekenin olduğunu ve hepsinin hayırlı olduğunu göreceksin. 

Hem sınırları aşman hem de korunman mümkün, hatta ancak böyle mümkün, ama önce her ikisini de bir kenara koy, ya da birini koy, diğeri onu izler zaten. Korkuların sınırları yaratır, korkuların olacak, içgüdüsel korku zaten gereklidir ve seni korumak için dizayn edilmiştir, muntazam çalışması gerekir. Fakat burda bahsettiğim bu değil, anlıyorsun... Bizim sınırlarımız da korkularımız da, koruma ve korunma ihtiyacımız da genellikle geçmişin endişe ve geleceğin beklenti yükünden kaynaklanıyor., böyle olunca da işler sarpa sarıyor. Bunları aş, sonra istersen gene sınır koy, onu koy, bunu koy, illa ki koyacaksın ama eskisi gibi, bildiğin gibi olmaz artık onlar. O zaman sınırların, seni köleleştirmez özgürleştirir ve herhangi bir derdin kalmaz.


Ahu Birlik Alp

www.varolus.com

AĞUSTOS RİTMİ

"HAYAL"kurmaktan vazgeçmeyin lütfen!
Yerlerde ve göklerde, içte ve dışta kimsenin hiçbir şeyin sizi bu hayallerden alıkoymasına izin vermeyin ve bu hayaller olur mu olmaz mı doğru mu nasıl olur bunlara takılmayın! Sizi genişleten şey doğrudur, sıkan şey değildir bu kadar basit, hayalinize zihinle girdiğinizde daima büzüşecek, daralacak, sıkışacak hatta korkacaksınız, korku zamanla suçluluk gibi frekanslara da kapı aralayacak... Siz sadece ve sadece gönlünüzden geldiği gibi hayal kurun ve onların içinde yaşayın. Hayallerinizi pozitif zihinle de kurmayın onlara "plan" diyoruz. Hayallerinizi sadece gönlünüzle kurun ve orda saklayıp yeşertin, sulayın her gün sadece varlıkları için şükredin, her hangi bir şey için değil önce sadece hayal kurmak güzel olduğu için hayal kurun lütfen ve bunu bir yaşam düsturu haline getirin! Her şey çok kolay ve şahane işte zorlaştırmayın.

Gözler görmez ondandır, kapatacaksın! Her kapatan görür mü hayır ama sen hele bir kapat bakalım! Gören kimdir? Onunlaysan artık açsan da farketmez kapasan da.

"Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil."
Siz siz olun burdayken can olun.
Nasıl can olunur? Aşkla olur her şey 1 tek...


Ruhunuza ihanet etmeyin. Ettiğiniz bildirilir, dönüşü vardır her zaman, ne yaparsanız yapın sakın ola dönüş biletlerini yakmayın!

Fırsatı krize çevirmeyi değil, krizi fırsata çevirmeyi öğrenin. İkisi de mümkün. Enfes bir Ağustos olsun, gönül güzelliğinizde pek tabii ;)...

12 Temmuz 2017 Çarşamba

ÇOCUKLUK & CEHALET


Cehalet ya da çocuk kalmak mutluluktur ama insan daima orada duramaz. Mutluluk ya da herhangi bir şeyde takılmak, tutunmak başka şeylerle tamamlanmadıkça evet hoştur ama boş ve kısırdır hele ki korkudan ya da acıdan kaçınmak içinse evlere şenlik olur durum. Mutluluğun, "çocuk kalmanın" yeni sürümleri, versiyonları var, sıkılmadınız mı hala "... da donup kalabilseydim", "içimdeki çocuk ya da genç ya da x bir devirdeki ben, şunlar, bunlar ölmesin hep yaşasın" vs. fantastikliğinden? İçinizdeki çocuğa tavan yaptıracak, hayaletlerinizi özgür kılacak, içinizdeki cahile istek aşılayacak kanatlarınızı kuşanın çünkü var! Onları kullanın. Fantastik görüşlere takılıp kalmayın sizin gerçeğiniz hayallerinizin ötesinde yeterince fantastik zaten yürüyelim mi artık...

AŞK!

O'NU uğultular içinde, karanlıkta, bir şarkıda, bir cıvıltıda, bir şimşekte, korkunç sessizlikte duyamıyor, aynalarında, gölgelerinde göremiyor,
gün ve gecenin tatlı tuzlu kokusunda soluyamıyor,
bir tende, bir bilinçte O'na dokunamıyor, zamansız, mekansız biçimsiz her an, her şeyde, herşeyle, her şeyinle O'nu hissedemiyorsan...
Sen henüz hiç sevmemiş, ölmemiş, yaşamamışsın!




AŞK; O'nunla her zerre arasında, ulaştıran bağdır, seni eşikten devralacak kendine getirecek olandır, lakin Aşk bir haldir, bir kapıdır... Sözde bilinmek değil, olunmak ister...
Aşk; inanç ve beklenti değil, iman ister, kabul değil testlimiyet ister, korkusuzluk değil cesaret ister, şüphesizlik değil samimiyet ister, Aşk, tüm kimliklerini, yargılarını, bildiklerini, tutunduklarını, vesveselerini, kıyametini ister, seni gönlünde, aklına rağmen ve şimdi ister! 
Aşk geldiğinde seni seçip de gelmiştir... Usta seni tanır ve bir kez onu cezbettin mi sen onunla bir kanatlanıncaya dek elini asla bırakmaz!
Aşk viraneleri, yaralıları seçmez, lakin onların içindeki belli bir istidadı seçer. Sakın ola ki artık gaflete, uykuya düşmeyesin! Her şey ancak aşk yolunda mümkün ve mubahtır, gerisi ziyan!
Burdan öteye de yol vardır elbet, lakin talipse sana ve talipsen ona... Önce yanacaksın ve küllerinden yeniden doğacaksın ona. Sır sana sadece açılır, verilmez, sen alacaksın... Ve sen, O'nun duası olacaksın. Ya Sevgi? Sevgi... Bambaşka bir kapıdır o; Aşk dengelenebildiği boyutta...


Kafidir anlayana selam, anlamayana Aşk ol'sun.




7 Temmuz 2017 Cuma

AHVAL

Nasıl ki yanlış hayat doğru yaşanmazsa,
Yanlış anahtar da kapı açmaz.
Bir kez doğru anahtarı buldun diyelim, onu kullanma da sana kalmış.
Kullanılmayan ve doğru kullanılmayan anahtar, altından da olsa işe yaramaz.
Anahtarlar sadakat, sebat, şüphesizlik ve cesaret ister.
Bilenin sorumluluğu vardır, bilmeyeninse yoktur ve 1 bilen 10 milyon bilmeyene kafidir.
Sen bileni bilmeyeni bırak, kendi işine bak.
Kendini dönüştürmeden kaçınan herkes dünyayı, onu, bunu değiştirme fantezisine sarar.
Çünkü kendini dönüştürmek en zorudur zihne.
Oysa doğrudur, sen değişirsen ancak öyle dünya değişir.
Ve bu yolda zihin disiplini, sevgi potansiyel tohum olduğu kadar sulamaya tabidir, öğrenilen, çabaya ve eğitime tabi olanlardır.
Sensiz olmaz!
Kendini ve dünyaları aydınlatan senin ışığındır ya, beklediğin kendinsin, hepsi sende bakidir. O kapıdan kimse seninle giremez ancak yoldaş olur, bu yolu tek başına çoklukta yürüyeceksin, ikilikte görünüp teklikle olacaksın!
Kendini dönüştürmeden ya da o yola çıkmadan dünyayı değiştirenin halini, o dünyanın ahvalini bildin mi?
Dünyalara verebileceğin en mükemmel hizmet kendine çalışmaktır, böyle olduğunda o tohum zaten meyvesini içten dışa doğurur.
Sen dünyanın içinde misin dünya mı senin için de?
Damla ne zaman damladır? Ne zaman okyanustur?
Aydınlığın ve karanlığı üzerinde parlamadan, karanlıkla muhattap olup bir adım dahi atamazsın, ancak karanlığa hizmet edersin.


Karanlığa ışık olabilecek istidatta mısın? Yoksa karanlıkla mücadele ediyor, direniyor, kaçıyor musun?
Karanlığa yargı, öfke, korku kılıcıyla mı yaklaşıyorsun, yoksa sevgi kılıcıyla mı?
Nefsine rağmen ve onunla yürüyebilecek istidatta mısın? İşte benim merak ettiklerim bunlar...
Karanlığa ışık olmak için karanlık ve aydınlığın üzerinde parıldaman gerekir, doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var orda buluşalım demiş ya dedem o hesap... Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil  demiş ya öteki dedem işte o hesap. Hem o, hem o olup ikisini de aşabilecek istidatta mısın? Beni ilgilendirenler bunlar...
Karanlığın, tüm o uğultu ve seslerin, kalabalıkların, tüm o acının içinde nefes alabiliyor, şarkıyla, şiirle, dansla, yaratımla, aşkla, ilhamla, umutla, hayalle kalabiliyorsan 1 nedenledir bu. Gönlünü o nedene bağla ayaklarını da toprağa.
Zanların sana her an bildirilir, işit.
Kendi kitabını "Oku", geri kalan her şey ondan sonra ve onun içinden gelir.

Bir Dost



25 Haziran 2017 Pazar

BAYRAM VESİLESİ


Sevinçler paylaştıkça büyür. 
Acılar da paylaştıkça büyür. Küçüldü sanırsınız... Çifte standarta bak 'acılar paylaştıkça küçülür' Çifte standart kimdendir bilirsin.
Paylaşılan her şey büyür!
Acınızı şifayla ya da şifa olabilecekle paylaşmadıkça paylaşmayın hele ki kolektif alanda...
Acınızı acı doluyken ya da acı dolu biriyle, böyle bir ortamda, acınıza acıyacaklarla, acınıza öfkeleneceklerle, acınızla kahrolacaklarla paylaştığınızda 10 korku 100 korkuyla konuşmaya, alışveriş yapmaya başlar ve bilin bakalım ne olur. Biliyorsunuz işte... Bu yol da mubahtır ama uzundur, zordur, dikenlidir, tehlikelidir, çok tüketicidir.
En güzeli sevgiyi paylaşın ve ne paylaşıyorsanız paylaşın ama sevgiyle, şefkatle paylaşın.



SAMİMİYET, her şeyden önce gelir. 
Samimi olup da herhangi bir sorunu, blokajı, dengesizliği olan biri olabilir mi? Olamaz.
Nedir bu samimiyet? Gizlememektir, dürüst olmaktır, tüm mevcudiyeti ve kendini olduğu gibi kabul edip korkusuzca kalbini açıp sevmektir, doğal, sade, basit ve kolaydır samimiyet. Bastırdığınız her şey samimiyetsizlik yaratır, işleri yokuşa süren de budur ve bastırılanın geri dönüşü nasıl olur bildin mi!İnsanın samimi olabilmesi için önce tanıması / tanıştırılması şarttır. 


Yaşamın anlam ve amacı bakış açın kadar değildir. Bakış açın kadar olan ancak senin yaşamının anlam ve amacıdır. Yaşamın anlam ve amacıyla ak ki bakış açından ibaret kalmayasın!

AKLIN YOLU BİRDİR!
O da, gönülle, gönülde, gönüldendir!
Aksi halde, aklın o kadar çok yolu vardır ki şaşar kalırsın!
Şaşma ki kalmayasın!


1.
Mananın boşalttığı alanı madde,
Maddenin boşalttığı alanı mana doldurur!
2.
Maddenin boşalttığı alanı madde doldurursa o mana yokluğundandır.
Mananın boşalttığı alanı mana doldurursa o madde yokluğundandır.
3.
Madde ve mana bir olduğunda boşluk; çömleği ayakta tutan doluluk olur.




*Size bir şeyin varlığını ispatlamaya çalışan kişi, ona kendisi de inanmıyordur ve bununla mücadele ediyordur. Derdi kendiyle.
*Size bir şeyin yokluğunu ispatlamaya çalışan kişi, ona kendisi inanıyor ve bununla mücadele ediyordur. Davası kendine.

*Bilen kişide durum bambaşkadır, bu tip mücadelelere girmez, fakat bilme yolunda diğerleri de gereklidir.


Tüm "-izm" ler sizi bir bataklıktan çıkartıp daha konforlu bir bataklığa terfi ettirmek içindir. Sağlamayı her türlü izmle yapabilirsiniz. 
Bknz: Feminizm, Ateizm, Spiritüelizm, Romantizm, Fütürizm, Komünizm, Kapitalizm, Marksizim Konformizm, Sufizm, Elitizm vs. vs. Bunlar duraklardır, gerekir ama çok bekleme yapmayın. Genelde -ist ekleri de buralarda konaklayan sakinlere verilen adlardır.


AŞKIN DERECESİ DAİMA NEFSLE ÖLÇÜLÜR.
O nedenle sen varken aşk yoktur. 
Sen yokken aşk vardır.
Bunun tekbir istisnası vardır: Her şey O'nunla vardır.

Narsist ve bağımlı kişilik, saldırgan ve kurban, alıcı ve verici, köle ve işveren bu ilişki tipleri gül gibi yürür gider tencere kapak misali  Ne zaman ki biri değişir o zaman ilişkiler çoturdamaya başlar. İlişkide bulunduğunuz her insan doğru insandır ve sizin içindir ama ilişki vardır, ilişki vardır. Özgür olana kadar ilişki kuramazsınız özgür olduğunuzda ister kurar ister kurmazsınız ama öyle ya da böyle bir ilişkiden alabileceğinizi başka hiçbir şeyden alamazsınız.

Aydınlanmamış birinin aydınlanmış olana nisbetle aydınlanması bazen çok daha olasıdır. Cahil birinin eğitilmesi nasıl ki eğitilmişe göre daha kolaysa aynen öyle... Zanlar işin içine girmeye görsün... Aman!

***
Yengeçler yamuk yürümez dosdoğru yürür sen yamuk bakıyor olmayasın.

Evrendeki her şeyi pozitif ve negatif kullanabilirsiniz lakin bu onların asıl kimliğini zedelemez.

Herhangi bir şeyi bağlamından koparttığın an anlamsızlaşır sadece araçtan ibaret kalır ve ruhsuzlaşır. Ruhsuzlaşan şey çirkinleşir, deforme olur ve tehlike arz eder, negatif kutbiyet bunu ustaca kitleler üzerinde kullanır. Bir diğer teknik, negatif kutbiyetin pozitif kılıfları ustaca kullanmasıdır. Şaşmayasın! 

Toplumlar, bireyler, bedenler eğitilmez, bilinç eğitilir. Aydınlanma daima bireysel, çöküş daima kolektiftir. Bazılarının tüm oluşumlardan hem içindeyken bilinç olarak dışında kalması ve kolektiviteyi aşması gerekir. 

Her ölümle bir doğum gerçekleşir. Her katilin doğumuyla bir aziz de doğar. Her azizin ölümüyle bir katil de ölür. Denge muntazamdır şaşırmayasın. Sen işine bak!

Her şey vardır da önemli olan sen nerdesin, hangi bilinçteysen o mevcudiyetlerin varlığıyla muhattap olursun. Bilinç durumunuzu kendi haline bırakıp kaptırmayın, kapılmayın, düşmeyin. Ondan sonra ben nelerle muhattap oldum demeyin! Sen yüksek şuurda merkezlenip alt şuurlarla muhattap olacaksın. Aksi takdir de neden diye yanmayasaın.

Allahı seviyorum, inanıyorum vs. diyorsun. Kendini, ötekini berikini sevmiyor ve inanmıyorsun. O zaman sen ne kendini biliyorsun ne Allahı seviyorsun.

Zanlardan ibaret olmayan, hakedilen, idrak edilen, kadir kıymet bilinen bayramlara... Kutlu Bayramlar Ahali... 
Büyükleri gözlerinden, güççükleri ellerinden, delileri, aşıkları gönüllerinden öperim. Muhabbetiniz bol çikolatınız daim olsun :D


Her anı bayram olanlara selamlar olsun. Bazı anları bayram olanlara sevgiler olsun. Kendi bayram olabilenlere selam üstüne selam olsun.