26 Aralık 2016 Pazartesi

MERAKLISINA ERKENCİ YENİ YIL REHBERİ


Erkenci, çünkü sindirmek zaman alır bazen…
Evet pek sevgili… 
Ömrümüzden yüklü bir yıl daha geçip gider ve bir diğeri
yakınlaşırken…
Takkeyi çıkarıp önüne koyma zamanı…
Geçip gidenin de yakınlaşanın da bir tek olduğunu anlama zamanı…
İçi dışı bir etme zamanı…
Dedenin dediği gibi; ne arıyorsan kendine sorma ve cevaplarını kendinde bulma zamanı, dünyayı değil kendini dönüştürme zamanı, aşkı arama zamanı değil onunla aranda yarattığın tüm engelleri bulup kaldırma zamanı…
Bu satırlardan hemen sonra, her an küllerinden yeniden doğma, doğurma zamanı…
Ve gücünü murat üzerine yetirme zamanı…
Geçip gidenler bireysel ve kolektif olarak ister istemez izler bırakmış olabilir bunlar ruhunda değildir. Bu izleri nefsinde temize çektin mi?
Bedenine, bilincine, dünyana O’nun sana baktığı gibi baktın mı? Bakamadığın zamanlarda neden, nasıl, nelerle düştüğünü izledin mi?
Hangi araçlarla yol aldığını bilip, yanılsamalarını gördün mü?
Tutunduğun, direndiğin, kaçındığın, yargıladığın karanlıklarının hakikatini görebildin mi? Gördüysen bununla ne yaptın?
Fazlalıklarını, zararlarını, israfını gördün mü, bunlar için ne yaptın?
Ne kadarını affedebildin, ne kadarını idrak edebildin, idrağını engelleyen şeyleri görebildin mi? İdrağının getirisini ne derece, nasıl uygulamaya koyabildin?
Korku seçimleri mi yaptın sevgi mi? Sevgi sandığın korku seçimlerin için ne yaptın?
Ölçüyü ne kadar tutturabildin?
Yasaları ne kadar çiğnedin?
"Ben" den ne kadarını Aşk edebildin?
Ne kadar hamdedebildin?
Emaneti nasıl, nereye, neyle taşıdın? Kapıyı hangi niyetle çaldın, bekleyebildin mi, yoksa hiç mi merak edemedin tüm bunları, neden, niçin, nasıl diye baktın mı içinin içine, dinledin mi geleni, adım attın mı onunla?
Evet ne diyorsun şimdi? Dediklerini sindirdin mi?
İlgilendiklerim sadece bunlar...
Gelenlerin ise hepsi kabulüm…
Seninle yolu açık, tek bütün senelerimiz ol'sun biriciğim <3
-Bir Dost-

DÜŞÜNCE-DUYGU-HİS & İKİLEMLERİMİZ


'Üzgün hissettiğim için kötü şeyler geliyor aklıma.' Hayır! Ciddi bir karmaşa söz konusu: Birincisi üzgün hissedemezsin, kimse üzgün ya da başka bir şey falan hissedemez! "Üzgün" olmak bir duygu durumu! His ise duygudan apayrı, çok daha "ilkel" bir duyumsama; mesela 'hava soğuk'. Havanın soğuk olması hissiyat, duygu değil, havanın soğuk olması sende mutluluk da yaratabilir, üzüntü de başka bir duygu da. Bir hissiyatın sende duygu yaratması için demek ki önce düşünce deşifresinden geçmesi gerekiyor. Kime göre neye göre diyoruz ya o hesap.
Sonra sen kalkıp realitene ait belli düşünce kalıpların, inançların, fikirlerin, bilinçaltın vs. ile belli duygular edinip, belli şeyler sergiliyorsun, bunlar otomatikleşiyor, güçleniyor her seferinde. Buraya kadar sorun yok ama sen bunları kalkıp bütüne malediyorsun al sana sıkıntı. Amma velakin sıkıntılar aşman içindir daralman için değil, kaderin cilvesine bak ki daralmadan da kimsenin aştığı görülmemiştir -Evrenin hizmet anlayışı- :)
Gelelim ikincisine; Aklına kötü şeyler geldiği için kötü hissediyorsun! Düşünce, duygu, davranış-eylem olarak seyrediyor alan. Peki bu ne anlama geliyor? Düşüncelerin duygularını ve davranışlarını belirliyor! Bunun önemi ne?Dönüşmek, bilmek, olmak için düşüncelerinden başlaman şart! Nasıl başlayacaksın? Düşüncelerini kontrol etmeye çalışmak en sık yakalanan, ölümcül hata, durumu daha da azdırmak istiyorsan buyur hep denediğinden zaten :) Kontrol ve hakimiyet aynı şeyler değil! Bırakmak ve fakat İzlemekle başlayacaksın! Bunun yanına dönüştürmek eklenecek, kaynağa bağlanacak kaçak beslenmeyeceksin ve tüm bunların getirisini en uzak köşede görecek, deneyimleyeceksin. Evet bunlar sıfır kilometre olduğumuz en kadim ve net pratikler ve ne yazık ki inanılmaz zor geliyor, dolayısıyla da karşısında mütemadiyen türlü türlü saçmalıyoruz, şaka maka en iyi ihtimalle yancıyız, hesapçı, pazarlıkçıyız, şeytana pabucu ter giydireniz, daha saymak istemiyorum hepimiz devamını biliyor ve seviyoruz :) Anlaşılır bir durum okşanası, ama gerek yok bir noktada. Hangi kapıyı çalarsan çal bu kapı çıkacak karşına, çalmadığın döndüğün dünyadaki son kapı bu olacak! İhtiyaç ve fark doğacak, isteyecek, öğrenecek, uygulayacak ve deneyimleyeceksin. Her şeyin ilk adımı, aslı var, geç değil, zor dediğin gün gelir hayatını kolaylaştırır, kolay dediğin zorlaştırır.
Velhasıl bunlar her şeyin başlangıcı ve sonu. O nedenle, hobi olarak yap, kime göre neye göre türevi şeyler işlemez! Ama sen bunlara göre işlersin! Yukardakiler hiçbir anlam ifade etmiyor ya da ediyor da henüz hazır değilsen sondaki kesin bilgidir yayalım, dağılalım ve bakalım... Neylerse güzel eyler :)
'Her şey hakettiğine dönüşür.'
Seyirde Bir Dost

GECEYLE GELENLER 15



Hakiki iki aşık bir araya geldiğinde nasıl da şatafatlı bir şey olacağını merak ediyoruz... Olan şey; hiçbir şeydir, ölüm sessizliği, boşluk... Şatafattan öte içinde tüm yaşamı barındırır. Bu nadir karşılaşmanın kaymağı aşıklardan ziyade bakıp da görebilene düşer.

Gönlün çelindiyse, gönlüne düştüğündendir... 
Gönlüne düştüğünün gönlünden düşme ihtimali yakar da adı Aşk olur. Bu ateş; nefsin hakikatinden, nefsinedir. Aşkın olduğu yerde başka şey olmaz. Aşkın olmadığı yerde her şey olur.

Her kelebek ömrüne razı, mutlu, huzurlu, ömrü tam ve yeterli. Razı olmayan?

"Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm" burdan öte, aşkı sükut...

GECEYLE GELENLER 14



" Çok istedim ama olmuyor! ", "hiç istemedim ama oluyor!", neden böyle oluyor?" hatta "Aman Allahım neler oluyor!"... Bilinçaltı denen bir nane var belki pek ciddiye almadığın... İşte o seni çok ciddiye alıyor :) Buzdağının görünmeyen kısmı, nesilleri yontan son ütücü... Altını üstüne getireceğin yer orasıdır. Hep mi öcüdür bu bilinçaltı? Hayır Alice harikalar diyarıdır aynı zamanda. Sadece negatif kısmın şifası destursuz olmaz.

Gerçekten değerli olan, hep özleyip aradığın, ikamesi olmayan ile arandaki mesafe yanılsamanın neticesi ve derecesidir, işte tüm yaşamın bu yanılsamayla biçimlenir ve bu yanılsama kendine araçlar yaratır. Bu olmadan aşk da olmaz!. Burdan sonrası nasipliysen asıl "tantana" başlar.

Parçaya bakıp hüküm vermek, bu birinci sorun. Bir diğeri; hüküm vermek. Hüküm vermeden adım atmak mümkün mü? Evet, hükümdarı gönlünden düşürmeyeceksin!

Hayat acımasız mı? İnsanlar acımasız mı? Sen nasılsın sen-ce?:) Aynanın gösterdiğiyle aynaya bakanın tutmadığı tek bir istisna yoktur, olamaz!

İpinizi umut, inanç ve fedakarlığa bağlamayın ne olduğunu anlamadan fena düşersiniz! İlla bağlayacaksanız iman ve Aşka bağlayın.

Kişisel gelişim diye bir şey icat ettiler neyi geliştiriyor acep ?

Altın oranda ve tüm şaheserlerde aydınlık-karanlık (yin-yang) dengesi vardır ve bu doğal, çabasız, kendiliğinden olandır. 
İnsan eliyle yapılan tüm replikalar, cilala parlatlar, estetikler, kopyala yapıştırlar, bir üst sürümler vs. bu oranı bozar, dolayısıyla daha iyi sonuç veremeyeceği gibi kötü de olur, sarraflar farkı anlar. Oranı bozan; dürtüdeki gizli güdüdür ve bu anlam kaybına sebep olur, anlam kaybı her düzeyde hissedilir, tatsızdır ve hastalandırır. Çok anlaşılır ve adil! 
Sen git egondan onla bunla oyna, sonra ah vah ne oldu de, olur tabii ama üzülme altın oran sabitedir

GECEYLE GELENLER 13


Bilip de yapmayanın yanışı hiç bilmeyenle bir olur mu!
Bu nedenle cehalet mutluluktur. 
Bu nedenle bilgi, sen bildiğini olana dek yüktür. 
Bu nedenle bildiğini olmak mutluluktan ötededir.

"Sindiremediğini sana sindirene dek musallat ederim" dedi...
"Manyak mısın, zorun ne!" dedim.
"Aşığım!" dedi.

"Doğru" soruları soran sadece 10 milyonda 1 kişi imiş!
Şimdi bunun "doğru" cevabı duyan kısmını hesap et! 
Sonra bir de bunun cevabı "doğru" uygulayabilen kısmını hesap et!
Ettin mi? Bu sayının yeterli olduğu kabul edildi! Neye yeterli?
10 milyonda 1den de düşük bu zerrenin niteliği ne ola ki nicelikte emaresi okunmuyor ve fakat neye kadir, neyi taşıyor, neyi soruyor, ne cevap alıyor, nasıl uyguluyor? Bir düşün bunları... 
Ancak "doğru" anahtar kilidi açar.
Bir şeyin "doğru" olmasının senin gerçekliğinle hiçbir alakası yoktur
Doğru anahtarı bulmak için önce arayabiliyor olman gerekir, diğer her şey bundan sonra gelir ve bu arayışa paradoksal olarak kendi gerçekliğinin içinden çıkman "yanlış" değildir fakat sadece orada duramazsın.


Buğday isteyene nefes verilir mi hiç!

Yapılacaklar trilyon kez belli yaptık mı hayır. Kıymet bildik mi hayır. Çağırdılar gittik mi hayır. Duyduk mu hayır. İstedik mi hayır. Biz ne yaptık, -mış gibi yaptık, konuştuk, bağrındık, lanetledik durduk. Şimdi neden, niçin diye sorma sakın!
İnsan kendine ulaşmamak için tüm dünyaya ulaşmayı dener ve bilin bakalım genelde ne olur?


GECEYLE GELENLER 12



Senin "cansız" dediğine de can üflenmiştir. 
Senin "canlı" dediğine, can yanında başka bir şey daha üflenmiştir. 
O başka şey ruhtan canlıya, aşk nefesiyle üflenir ki içinde nefsi de barındırır! 
Bundandır ki sen o taşa, insana, her neyse ona... ya cansız dersin ya canan ya da sonsuz türlü, başka başka görürsün, bu da sendeki aşk nefesinin esmasından ve onun kuvvetindendir. Her nefs ve esma hakikatiyle baki yaratılmıştır. Derdin ne? Bak ne güzel her şey.

İnsanlar konuşarak değil auralarıyla anlaşır. Konuşmak çok sonraki bir aşama, auraların durumuna göre konuşmaya hiç gerek kalmayabilir.

Aşık sadece aşkta gevezedir, diğerlerine susar. Kamil, o zaten sadece susarak konuşur. Beşerin hali hal değil, 'beşer şaşar'

Aslolan gelince öteki mi kalır, aslolanın senden doğurulduğunu bilmen ve yaşayabilmen için kafanın çoook bi güzel olması gerek. KAFANIN ÇOOOK GÜZEL OLMASI için korkuyu ve tutunduklarını bırakman lazım. Tüm maddi manevi uyuşturucular ve bağlılıklar bunu sağlayabilecek mekanizmalarını ve idrağını köreltir, kafan hiç mi hiç güzel olmaz, kafan bayağı bi dumanlı olur. Kafanın güzel olmasının bir başka yolu, kafası güzel bir insanla hemdem olmandır.

Kafası güzel insan, kafası dumanlı insana sıkıcı, tehlikeli, rahatsız edici vs. gelir bu, dumanın niteliğidir. Duman uyutur! Fazla ve uzun süreli duman komaya sokar. Koma ve derin uykudakini uyandırmaya çalışmak caiz değildir çünkü onlar öyle GÜZELDİR.

Edep, had bilmekten... 
Mahçup olmayan had bilir mi!
Mahçup olman için ya acziyetinle yüzleştirileceksin ya aşkınla ikisi de olur... Bir olursa tadından yenmez; o kişi kaşmir yumuşaklığında bir kaya olur bakmaya doyulmaz ama gözlerini devirmek zorunda kalır insan :) Bana hep asaleti çağrıştırıyor. Aşık olanda, aşk olanda asalet tecelli eder, bakanda hayranlık... Kim kime bakar peki?

Kafamın içi 7/24 dolby surround diyenler; izleyemiyorsanız eğlenmeyi deneyin bir de.





GECEYLE GELENLER 11


ÖFKE açmazı olan birinin, kendini habire öfkelendirecek olanlarla karşılaşmasının ne güzel bir lütuf olduğunu anlaması ne kadar zor olabilir? Her an ne kadar sevildiğini anlaması ne kadar zor olabilir? Aslolan; bu sevgiye karşılık verebilmesi ne kadar zor olabilir? Zorluğu yaratan nedir? Zorluğu yaratan öfken ya da seni öfkelendiren değil, onu dönüştürmene yetmeyen neyse odur, onu arttır!

Bir insanın gelmişini geçmişini anlamak için iki soru yeterlidir: Kimsin? ve Nasılsın? Ötesini anlamak için bu soruyla ne yaptığına bakılır.

Uzakta aradığın en yakındır. 
Kestime yol en uzunudur. 
Ucuz olan pahallıya patlar. 
Karanlık sandığın aydınlıktır. 
Korktuğun cennettir.
Derdin devandır.
Yükselmek alçalmaktır.
Ölüm yaşamdır.
Dış içtir.
Duyman ve konuşman için susman, görmen ve gösterebilmen için o gözlerini kapaman, bilmek, yapmak ve olmak için bırakman, almak için vermen, sevmek için yanman gerekir...

Zıddıyla var'olur her şey. Bobi tuzaklarında heba oldu nice can... Etme! Yine de sen bilirsin... Hepsi ol'ur.

Bariyerlerin her biri, bir eşiği korur ve onu dönüştürüp, rehberliğini almadan, o eşikten geçip diğer kapılara yürüyemezsiniz. 
Yükün verdiği ağırlık varolunan düzeyde sırtlanılırsa altında kalma ihtimali yüksektir, genellikle de böyle olur, insanlar o taşıdıkları yükün altında ezilir ve yaşamlarını bu şekilde hakikatten epey uzak oluşturur ve ancak ışıtabildikleri kadarını kısır döngüde çeker, sonra da yarattıkları o cehennemde kurban ya da isyankarı, kavgacı ya da mazlumu oynarlar. Komiğiz.

Uyku ağırlaştıkça "ben" zannı artar,
hafifledikçe azalır,
uyur gezerlikte gelip gider,
uyanıklıkta hiçbiri kalmaz, Bir olur.
Uyku veren tesirler, uyanık tutan tesirler vardır.

GECEYLE GELENLER 10


Bazı şeylerin kriptolu, komik, aşka, deliye yatarak verilmesi sadece alıcının selametiyle alakalı değildir, vericinin selameti önemlidir. Tarihte tek tük istisnalar çıkar o da konunun önemine vurgu içindir.

Hayalini kurduğun seni çoktan kurmuş bile,
o hayali izlerken hayal kurarsan dillere destan oluyor diyorlar.

İşten izin aldığında hayatını,
hayatından izin aldığında işini yapıyor ve bundan şikayet ediyorsan, hayatında da işinde de ciddi bir sorun olur!
Sen iyisi mi kendinden bir izin kopar ve hayatınla işini bir et.
O zaman işinle de hayatınla da sorunun kalmaz. İzin ve şikayet sorunun hiç kalmaz.

Yandım anam diyeni cayır cayır... Şükret, sus, piş de ağza gelesin

'Bir şeyin ederini, değerini ne belirler' dedim 
'Sarraf belirler!' dedi. 
'Sarraf yoksa eder de değer de ziyan yani.' 
'Peki sarraf kimdir, nedir o vakit?'
Cihana bedel gülümsedik......

Gönlüne girenden, çıkandan sorumlusun! Yazdığından, düşündüğünden, ağzından, kulağından, elinden, ayağından, bakışından, dokunuşundan, tuttuğundan, bıraktığından, sevdiğinden, sevmediğinden sorumlusun. Bunu bir tart... Hakkını verdin mi? Sonrasında nefsini bilene nefsi helaldir! Bilmeyene toptan ziyan!

Kozmik mizah diye bir şey icat edildi. 
Onu ezelden icat etmişlerdi; bknz: Lütuf! 
'Işık hızı dururken aynı yere neden kağnıyla gitmeye çalışır insan' dedim? 
'Tat farkı, kap farkı vs.' dedi. 'Ha o zaman Eyvallah' dedim.

GECEYLE GELENLER 9


Birisini, bir şeyi hayatından çıkartman, vedalaşman gereken durumlar olacaktır. Bunu ancak onu çok severek yapabilirsin!
Biz nefret ederek, acıyarak vs. yapabileceğimizi sanıyoruz o yüzden o kişiler, şeyler hayatımızın merkezindeler!:) 
Bırakman gereken neden ve nasıl çok sevilir? Burdan başla...

Ben oturduğum yerde otlarım ohh diyorsan, eyvallah o da güzel. 
Yürüyeceksen de aklı yarı yolda bırakacaksın kendi rızanla. 
Akıl bilendir ama gel gör ki nasıl olunacağını bilmez. 
Seni kapıya getirir ve vedalaşma zamanıdır... Nefs için tek damla gözyaşı dökülmez der dedem dökeceksen aşk için dök. Burada uzun kalınmaz yoksa akıl seni terkeder de delirirsin. Korkma! Bilen aklı bırak, bilmediğine yürü! Aşk o kapıdan seni devralacak kendine getirecek. AŞK AKLIN OLMUŞ HALİDİR. AKLIN, AŞKA VARMAK İÇİNDİR. Özünden şüphe eden aklınla vuslata nasıl erer, nasıl aşk olursun?!

Ustalar fırtınada yetişir.
Fırtınanın tek gayesi Usta yetiştirmektir.
Nerede bir fırtına varsa, bil ki orada bir Usta ya vardır ya ulaşmak üzeredir.
Ustalar rüzgar ekip fırtına biçmezler, fırtınadan meltem biçerler.

Her bilge aşıktır.
Her aşığın bilge olması gerekmez. 
Kamil olan, hem bilge hem aşık iken hepsinden özgürdür.

Harası az çalışan biri çok çalışan biriyle harika partner olur mesela bir narsist ve bir bağımlı,:) ne yazık ki hep hüsranla bitmeye mahkum bu hikayenin sonu. 
2 az çalışan hiç olmaz. 
2 çok çalışan hiç olmaz. 
2 cambaz bir ipte oynamaz! 
Hani oldu ya, olması gereken akış ve dengede bir sisteme sahipsen -bu durumda olmasa da olur ama diyelim ki- aynı formatta bir insan evladıyla buluştun -başka türlüsü mümkünmüş gibi- işte artık orasını anlatmıyorlar.






4 Aralık 2016 Pazar

İLİŞKİLER...


Kısa sürelerle / çok eşli birliktelikleri tercih edenlerin, uzun süreli / tek eşli birliktelikleri tercih edenlere yönelttiği soru/önerme/çekince şudur: Tutku, heyecan, merak, çeşitlilik... Sıkılmıyor musun?
Diğer taraftan çok eşlilere yöneltilen ise; Sevgi, huzur, güven, derinlik... Yorul muyor musun? şeklinde.
İnsan kendi ilişkilerinde de bu gelgitleri yaşar. Sorguladığınız zaman farkındalıkla kendinizi tartıyorsunuz, bir dengesizlik yeni bir bebeğe gebedir oh ne güzel...
"Evliliklerin" ya da herhangi türden başka bir ilişkinin, diğer kutbiyete atfettiği herhangi bir şeyden feragat etmesi, saçmasapan ikilemlere, çıkmazlara girmesi gerekmiyor!
Biz giriyoruz, o yüzden yaşadığımız her neyse içten içe çatırdıyor ve yaşadığımız kafanın karşı tarafında olana da, ister eksikliğini hissetme, özlem, merak şeklinde olsun ister suçlama, nefret, kınama vs. şeklinde olsun -ki bunlar aynı madalyonun yüzleri- bir takım yöneltmeler yapıyoruz.
Burdaki açmaz ve yönelimin farkında mısın? İki tarafta eksik tanıyor onun için tüm bu debdebe ve ne yazık ki durum bu kadar basit değil ve evet burdan çıkış mümkün, ancak tek şartla...
Şimdi pozitif bilimleri, ıvırı zıvırı, her şeyi bir kenara koy. Durum yin/yang, eril/dişil, şeytan/tanrı arasında yaşanıyor ve tüm bunlar herzamanki gibi her şey gibi sadece ve sadece senin içinde yaşanıyor yani dışarsı söz konusu değil bu ön koşulu ve bu ön koşulun yaratımın paterni olduğunu hatırlattıktan sonra disiplinler arası değil, disiplinler üstü macera başlasın...
Her varlıkta kutbiyetler; Celal ve Cemal sıfatları mevcut ve genelde bunlar bünyede gelgitli olmakla birlikte bir taraf daha baskın yani dengesiz! Celal baskınsa otomatikman Cemale ihtiyacın oluyor. Cemal baskınsa Celale ihtiyacın oluyor yönlenme bu şekilde... Burdan sonra 2 seçenek var; sendeki Celal, Celal ile azdırılıp Cemale doğru otomatik bir dengelenme başlatacak ya da doğrudan dengelenme için Cemale mıknatıs gibi çekileceksin. Cemal baskınsa aynı durum tersten geçerli.
Şimdi geldik zurnanın zort dediği yere; bu 2 kutbiyetin de tek derdi aslında Aşk. Aşk; Celal ile Cemal dengeyle birlikte olduğunda mümkün! Mutlak denge değil bu tabii aman ha haşa :) O nedenle Aşk içinde olanlar ya illa ki "+1" değerinde bir sapmayla dahi olsa Celale ya da Cemale yine kayar, bu sapma aşığın halinden zaten belli olur, işte aşıkların üslup farkı da bundandır.
Peki herhangi türden ikili bir ilişki içinde bunu gerçekleştirmek mümkün mü? Hayır! Sistem gereği olmaz öyle şey: İkili ilişki içinde ancak seni bunu gerçekleştirmeye hazırlayacak düzenek araçsal olarak mümkün, çünkü dert; ikili, beşeri bir şey değil, dert sen de değilsin fakat illa ki yol almak için burdan geçmek zorundasın. Burdan geçmen demek, hali hazırda ya da ilerde ikili herhangi bir ilişki yaşamayacaksın demek değil hatta daha da güzel yaşayacaksın!
Şimdi bir örnek; Mevlana Cemal, Şems Celal... Ortaya çıkan esere bir bak!!!
Burdaki bir tehlike şu; kutbiyetlerde birbirine sarılıp bırakmama, takılma, büyülenip yanılsama konusunda uca gidilirse mutlaka bir kutbiyet diğerini güçlendirdiği noktada kendiyle başbaşa bırakmak zorunda ki örnekte bu; Şems olmuş :) burası ayrı manidar ve güzel tabii ama başka konu <3
Bu kadar laf salatasından sonra demem o ki; baştaki yönelimlerden hangisinin içindeysen, her nerde, neyle, kiminle, nasılsan, her an olan hal en hayırlısıdır; kemale ermen için! Bunu tartıp biçecek, okuyacak, layığıyla yaşayacak, paradoksları çözecek, siyah ya da beyaz saçmalığını, o zihni bir kenera bırakacaksın, murat edildiyse... Sen dışardayken dahi bir tek kendinden aşkı bulacaksın, ikiyi bir edeceksin biri iki etmeyeceksin ve böyle sorulara gerek kalmayacak. Şimdi bu şablonun ilişkilerle ilgili olmadığını da biliyorsun yaşamdaki her şeye / her ilişkiye copy paste edebilirsin.
Celal de Cemal de aşka kurbandır, ondandır dedik ya debdebe... Aşk iki hazdan da farklı, erimeden meydana gelmiş bambaşka bir varlıktır. Dile gelmesi zor.
Her şeyin hayrına, Allah aşkına, kendi aşkına, nasıl oluyorsan ol da önce bi aşık ol :) Çok Amin...
Nerden nereye geldik yine, napalım böyle işte, sen devam et...

BEN NEDEN AŞIK OLAMIYORUM?



'BEN NEDEN AŞIK OLAMIYORUM?' diyorsun
Giyinikken AŞK olmaz, ZAN olur! 
Katkat giyinmişsin, SOYUN da gel, fazlalıklarından uzaklaşana yakın olur Aşk!
Senin korkun Aşık olamamak mı? Yoksa Zannı kaybetmek mi?
Aşk ve Zan bir arada olmaz!
Dünyanın en büyük meselesi olan Zannının tek gerçeği; Aşka kurban edilmek üzere yaratılmış olmasıdır!
Aşkı, Zannına kurban etme gafletinden dönesin!

GECEYLE GELENLER 8


Allaha havale etmeyi bırakın pinpon maçına dönüyor, zorlayın!!!
Aşkın sırrı olmasaydı, aynanın sırrı olur muydu? Sır denir de... Gene de sen duyacaksın.

-Uyku öncesi Masal saatimiz bittiyse...-
Zorlanmadan açılan hiç bir bilinç zerresi yoktur aldanma!
Dürtenler rahatsızlık yaratır, bilge olan, hazır olansa bunu kullanır, simyacıdır o. O dilemese, nur vermese yapabilir miydi? Seviliyorsun işte yat kalk herhalükarda hamd et hamdı senden eden odur.

Yaşamdaki tüm sorunlar; geminin kaybedilme, dağılma korkusundan ve tüm çabalar; geminin bir arada tutulma, güçlendirilme arzusundan... Şimdi çıkıp deseler ki 'gemi falan hikaye muhabbet şahane...' ölür müsün öldürür müsün sen seç? 

Her şey uygundur ama uyumlu değildir. Uyumsuzluk sistem tarafından düzeltilir ve uygun hale getirilir sen onu DENGE olarak tanırsın. Diyorsun ki 'dengem bozuldu!' içindeki uyumsuzu bul, uygun hale getir, dengen düzelir. Sen bunu başaramazsan, uyumsuzluğun artıp dengenin iyice bozulduğu noktada otomatik pilot devreye girer,sistem kapatılır ve yeni sürüm başlatılır. Her halükarda iyisin yani relax :)

Mutsuz olmak için epey çaba gerekir, ordan dönüp de mutlu olmak için daha da büyük çaba gerekir ve bu 2. çabanın adı; bırakmaktır. -Bırakmak için edindiğiniz bir düzenek- olup biten bu. Eğleniyor muyuz ? Çooook vur patlasın çal oynasın.

Edep ve haddini bilmeyi, gündeme göre değişen döviz kuru sandık. Patrona edebimiz farklı, garsona farklı, sivrisineğe farklı oldu. Oysa Edep; KENDİNE RAĞMEN değil miydi? İsimleri karıştırdık. 'Edep ya hu!' dediler kızıyorlar sandık, ne bilelim 'kendini bildin mi?' dediklerini. Kendimize edebimizden ne haber ?

Teklif herkesedir, adildir, lakin alan var almayan var, ona göre de kılıf dikiliyor.

Bahane arayana bahane, yol arayana yol aynı şeyin içinden hazırlanır.

Evet elma armut olmaz da, elmayı yetiştirmezsen elma da olmaz. 

GECEYLE GELENLER 7


'Acı nasıl diner?' diye sordum... 
'Karanlıkta neyle görüyorsan bir tek onunla!' dedi.

"Dünyanın karanlığına yıldız dağıtmak" demiş biri Aşk için...
Ve yıldızlar bir tek karanlıkta görülür. Biz yıldızları gündüz vakti arıyoruz. Gerçekten çok az düşünüyor, haliyle çok az takdir ediyoruz... Yıldızlar hep var, sen gecenle gündüzünü bir et.


İtirazım var, çünkü mazeretim var, çünkü anlamamışım, anlayacak idrağı dumura uğratmışım ya da ezelden mühürlü.
İtirazın tek makul hali; içerde değil, dışarda olduğu haldir, gerisi zarar.


"Başımın gözümün sadakası olsun"
Şimdi bu niyetle amel eden, o düzeyden muhattaptır bir şeycikler olmaz ama sen gider de o niyeti gücendirirsen senin başın türlü belaya girer buna kısaca 'ayak kayması' diyoruz, olmadı 'avlanma' diyoruz.

Dedeler emin olduğu şey hakkında önce münakaşadan, sonra münazaradan, en son topyekün konuşmadan vazgeçmişler.Biz de durum şu; emin olduğum bir şey hakkında önce konuşurum, sonra münazara ederim, en olmadı münakaşa ederim. Ne güzel di mi... Güzel! Neden? Çünkü doğrusu bu ya, haklıyım! Oysa Hakk'lılığın ölçüsü eminlik!


Habitatından çıkmamayı marifet edinmiş, cennet saymış, bilse ki elinin tersiyle ittiği ne cennetler gizli habitatının ötesinde... İnsan için en acıklı durumdur; cehennemini heva edinmek... Üzerine vazife almayasın."

Yargılamak için 3 şeye ihtiyacın var:
1. Tanıman
2. Tanıdığın şeyin bizzat sende de olduğu hakikati
3. Tanıdığın şeyin bizzat sende de olduğu hakikatinin idrağından yoksun olman. 
Şayet idrak edersen diğerlerine yürüyebilirsin. Tüm savaş ve barışlar kendinledir. Bu seçim yapmayacaksın anlamına gelmiyor, kabul ve seçim şu düzeyde bambaşka şeyler.







GECEYLE GELENLER 6


İnsanların şeyleri yorumlayışının, tanrıyı yorumlayışlarından ayrı düştüğü tek bir istisna görmedim.

Zül celali vel ikram...
Önce Celal sonra Cemal! Sen Celal'de takıldıysan ne etsinler...Sonra Cemal'de takıldıysan ne etsinler...Kemale ermeli murat üzerine.

Zamanı, dozu, şekli mükemmel ayarlanmış dramlar, komediler, kültler, türler arası geçişler... hem de tek bir dizide...
Eh ailecek kaptırıp sezonlarca izlersin, üstüne bir de oynarsın, sette çalışırsın ve bir dolu şey... Bundan keyifli iş var mı ya hu?
Evet tanrı tüm zamanların en görülmemiş senaristi, kurgucusu, casting uzmanı, yönetmeni ve gönüllerin tüm Oscarları...
Her dizinin şanına yaraşır bir sezon finali olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım, neylerse tutuyor pek şükür, ödül törenlerini kaçırmayın.


Akılla varmak ile Aşk ile varmak arasında dağlar kadar fark olsa da
ikisi de can, ikisi de makbul, her şey olur da ya evde yoksan?... İçim ürperiyor... 
O durumda not yazıp gidiyorlarmış; "geldik yoktunuz ... bilahare"

Önce Celal sonra Cemal
O yüzden önce dehşet şart! Orda çok durulmaz yürü...
Celalin hikmetine, hayrına, şükrüne, rahmetine erdin mi o vakit... Celal dönüşür sende Cemale... Razı olursun...
Gerisi Kemale erdirilir ya da erdirilmez orası da zaten artık seni ilgilendirmez.


Ahlaksızlığın tek tanımı var, net: Kendine dürüst olmadığın her an ahlaksızsın!
"Din nedir?" demişler: Demiş ki "Güzel ahlak". 
O zaman din ve ahlak dersi vermesek artık, en son ilkokulda verilmişti zaten ondan bu haller. 
Lakin ateistleri ve robinhoodları daha dindar ve ahlaklı buluyorum ben, bilip de geri durandan gayrı! 
Yapma kardeşim, bilginin, ahlaksızlığın vergisi, sorumluluğu, "cezası" var... Bilenden sual olunur, diğerinden değil! Hem de öyle bir olunur ki yanarsın ohh Maşallah afiyetle, şimdi bu yenilir yutulur harç değil gibi ya, tamam belki kaldıramadığını düşünüyorsun ama kaldıramayacak olsan verilir miydi? Ama sen ne yapıyorsun? Gidip cahile sarıyor, edepsizle yarışıyor, aptala yatıyorsun yemezler, çatırdarsın o da güzel ama yapma kardeşim sen o dereyi geçeceksin, elini çabuk tut gönlüne kuvvet.


Düşmanını bozguna uğratmanın yolunu arayanlara...
Tek yolu var boşuna uğraşmayın ötekilerle: 
ADıyla çağıracaksın! 
Ali Veli değil! 
Adının hakikatini okuyacaksın! 
Ona mı? Hayır kendine!
Sen isim okumayı öğren de dost olur dünya cihan.
Çok ama çok nadirdir bu 2 seçenek dışındakiler... İşte onlar; her seferinde cezbeden ve cezbedilenler!


GECEYLE GELENLER 5

Tatlının tadının çıkması için tuz, tuzlunun tadının çıkması için şeker elzem. Tarif tam, yemek leziz, aşk böyle bir şey... Senin ağzının tadı bozuk olmasın!

Anlayacağın her dilden konuşulur da... Razı olunca duyarsın!

Öyle ya da böyle sezersin de sevgisinin zerresini, incitmekten korkarsın o vakit. Aşk olanda sevgi zerresi cennet cehennem tanımaz.

Sana Aşkı verenden ayrı gayrı düşüp de, onun girdiği şekli şemali düşünüp de dert edinme kendine, zira şirkin gizlisi açığı olmaz dediler

Bilmek ile olmak arasındaki mesafe/fark; dil ile hal arasındadır. O nedenle fikir neyse zikir de o olmaz her daim, fikir neyse zikrin de o olması için başka bir şey lazım.

Sevmek ne güzel şey diyorsun... Seviyorum... O sevmeden sen sevebilir misin, O dilemeden sen dileyebilir misin... Bu aradaki 'ben' bunu farketmen için figürandır. Figüranın baş karakteri oynamasına rağmendir sana olan Aşk. Aşk tüm yakıcı sessizliğiyle her şeye rağmen ve her şey de bakidir. Aklını kalbine devşir Aşkına iyi bak!

Nefsin üzerindeki hakkı; tekamüldür. Biri olmadan diğeri ne mümkün. Çemkirirken bile edepli çemkirmeli insan, üzümün koruk haline dil uzatırsan tüm bağ gücenir.

GECEYLE GELENLER 4



Duymak, görmek, bulmak istediğine göre yaşayamadığın her an başlangıçtasındır bunu nasıl kullanacaksın tüm mesele bu.

Egonun farkına varmak yeter mi? Yetmez! "Göz teması kurduk, söyleştik, ağlaştık, hırlaştık biz" Aferin sonrası? Biliyorum ayrı bir zevktir ama platonik olmasın, uzatmalar olmasın... :Samimiysen düşe kalka da olsa ne yapılması gerekiyorsa yapılacak, değilsen icabına bakılacak, samimiyet güzeldir aşk olursun belki kim bilir.

Kendini yakmak yemediği için oraya buraya kibrit çakıyoruz olan biten bu! Yolun kestirmesi hesap işi, kestirme yolun tadı tuzu, dönüşü olmaz bir süre sonra, kestirirler.

Özgürleştirmeyen bilgiyi taşımayın, yük yapar zamanla altında kalırsınız canınız çıkar.

Özgürlük ve serkeşlik arasındaki çizgi dahilik ve delilik arasındaki çizgi kadardır.

'Çok bilsen de sen, yine de bir deliye sor'

Bir şeyi yargılayan, reddeden, çürüten insanın önce o şeyin üstadı olması gerekir, o zaman da eylem kendini otomatikman geçersiz kılıyor.:) Bknz: Yok böyle bir şey. Ötesi traji komik, gerek yok.