Zihin bir kez eşiği geçti mi onun adı artık gönüldür! Ordan düşme olmaz, gel-git olmaz, orda can sıkıntısı, endişe olmaz; daimi ve koşulsuz huzur, daimi meditasyon ve farkındalık.
Garantili, en kestirme, bol acılı yanıştır: Ayırın ve Yargılayın! Ayırmayıp yargılamayan yanmıyor mu? O da yanıyor, onun ki de bi başka. Dedik ya ayrıcalık yok.
'Gördüğünün yarısına inan, duyduğunun hiçbirine inanma' demişler.
Daha bi meali; düşündüklerine inanma!
Neden?
Zandır!
Zanlara elini veren kolunu kaptırıyor, gerisini de hepimiz biliyoruz zaten.
İnanma! Ta ki..........
İnsanlar tarafından anlaşılmıyorsan güzel yoldasın,
kendin tarafından anlaşılmıyorsan daha da güzel yoldasın,
insanlar tarafından anlaşılıyor ama kendin tarafından anlaşılmıyorsan yolun yol değil

bunlardan geçip anlaşılmayı, güzeli, yolu vs. bir kenera koyduysan bambaşka
ve hepsi bir oturunca dengedesin, işte o zaman anlaşılır anlaşılması gereken varsa ve anlar anlaması gereken varsa!
Keder, üzüntü ve hüznü birbirlerine karıştırıyoruz.
Aynı şey huzur ve mutluluk için de geçerli.
İnanç ve iman, realite ve hakikat, şükür ve hamd, görülen ve gören, zihin ve gönül, ego ve sevgi için de geçerli!
Alıcınızın ince ayarlarını her değişimde kontrol edin! Ta ki... evet ta ki.........
'Senden içeri olan sen' hep seninle, her an burda her şeyle ve hiçbiriyle!
Sen nerdesin? Orası muamma; gidip gelmece, bir arkadaşa bakıp çıkacaktık durumları güya.
Cehalet mutluluktur ama muhabbeti getiren, mutluluk değildir!
Her şey ve herkes aynı yasalara tabiidir, ayrıcalıklı ve muaf değildir. Ayrımlar, alçaltmalar, yüceltmeler, biçimler kafandadır.
Beklenti, yanılsama (zan) ve koşulları aşmayanın zihinden özgürleşmesi mümkün değildir, dolayısıyla ne sevebilir ne de bilebilir.
Özgürleşmenin ilk koşulu ışığın nüfuz etmesidir ve ışık daima çatlaklardan hücum eder, tabii siz çatlaklarınıza zulmetmeden izin vermeyi kaldırabilirseniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder