Beklemek yerine anlamaya çalışsak... Almak yerine vermeye... Durmak yerine yürümeye... Direnç yerine kabule... Cevaplar yerine sorulara... Bilmek yerine olmaya çalışsak?
ANAM, BABAM, EŞİM, DOSTUM öğretmenim, o, bu, şu beni sevmedi, onaylamadı, güven, değer vermedi vs. ondan bu halim! Tamam kabul, peki olsa değişecek mi? Hayır! Olabilir miydi? Gene hayır! Başka bir soru... Peki sen onları gerçekten sevdin mi? Bir tane daha... Kendini gerçekten sevdin mi?
:D

Onlar biliyormu ki bunları onlardan bekliyorsun? Nasıl böyle bir ithamla yükler yüklersin? Hem kendini hem onları değersizleştirmek, kaçış, kurban-saldırgan psikolojisi değil midir bu? Dışarda bir sihirli değnek aramak yerine kendine gelmek, kendinle yüzleşmek daha olgun ve hakiki bir var'oluş biçimi hatta tek varoluş biçimi değil midir?
Ne biliyorsun? Öyle öğrenmiş ve bunu binbir türlü sebeple aşamamış, kendinden ışıtamamış biri sana nasıl olmadığı bir şeyi verebilsin? Ve bunu nasıl yargılar, kendi dışındaki herhangi bir şeyden bunun beklentisi, görevi içine girersin? Onlara ancak şefkat duyabilirsin! Şefkat duymak, yüceltmek ya da acımak da değildir! Olanı olduğu haliyle anlayış ve kabuldür, kurtuluştur ve aşkın en yüce hali olarak tüm dönüşümün de anahtarıdır.
Hadi velev ki bunları birileri, bir şeyler verdi, sağladı, karşıladı diyelim sana, sen o zaman arayışa, tekamüle, bilincin zorlanmasıyla açılan idrağa, eksiklik yanılsamasının yarattığı zıtları bütünlemeye nasıl ulaşacaktın, kendini kendinden doğurmaya, ötelere nasıl ulaşacaktın, yaran ışığın sızdığı yer değil miydi ki ona küfrediyorsun, fırtınada test edilmez mi tüm ustalar fırtınaya küsüyorsun, kömürü elmas edeni şikayet ediyorsun?
Velev ki verdi diyelim bunları kendinden değil, ötekinden sağladığın için hep eksik-yarım-muhtaç-minnet altında vs. hissetmeyecek miydin, araçsallıktan nasıl çıkacaktın? Çünkü kendinden doğmayan her şey yanılsamadır, ancak sana aynalıkla işaret eder "kendine gel, ne arıyorsan kendinde" diye!
Velev ki verdi diyelim, peki vermeyi kestiği an ne olacak? O yanılsamalar, realite halısı, dışardan beklentilediğin her şey altından çekildiğinde neye tutunacaksın? Sen bir şeylerin gölgesi misin? Sevgini, güvenini, değerini nerden alıp nereye yansıtırsın?
Velev ki verdi diyelim bunları kendinden değil, ötekinden sağladığın için hep eksik-yarım-muhtaç-minnet altında vs. hissetmeyecek miydin, araçsallıktan nasıl çıkacaktın? Çünkü kendinden doğmayan her şey yanılsamadır, ancak sana aynalıkla işaret eder "kendine gel, ne arıyorsan kendinde" diye!
Velev ki verdi diyelim, peki vermeyi kestiği an ne olacak? O yanılsamalar, realite halısı, dışardan beklentilediğin her şey altından çekildiğinde neye tutunacaksın? Sen bir şeylerin gölgesi misin? Sevgini, güvenini, değerini nerden alıp nereye yansıtırsın?
Gelelim kendini bilen birine, kendini bilen için senin ışığını senin dışında herhangi birine, bir şeye bağlamak zaten düşünülemez, ve bu önce ona zarar verir. Kendini bilen bunu da bildiği için türlü fantastik saçmalıklarla zaten ilgilenmez ve sana da bunlarla gelmez! Varoluş-un yeterince fantastiktir ötesine gerek duyulmaz!
:D

Her şey tüm sevgi ve sevgisizlik, güven ve güvensizlik, değer ve değersizlik, aydınlık ve karanlık seni sana açmak, zıtların hakikatini bilmen içindir ve oldukları haliyle en doğrusu ve mükemmelidir. Ve işte bundandır tüm olana saygı, şefkat, anlayış! Bu idrak, hem kabulü sağlar, hem şükranı, hem hikmeti... Ve bu idrak kendin ve tüm diğerleri için olabileceğin en yücesidir. Bunları kendi dışındaki herhangi bir şeyde arıyorsan boşuna dönüp durma, hiç arama çünkü senin dışında değiller hiç olmadı ve olmayacaklar! Sen öyle zannediyorsun ve bu zannına göre yaratıyorsun, 'kanunları kurallara göre eğip bükme!! Nice canlar yitip gitti bu uğurda sen yitip gitme! Bildiğini Var'ol!
<3

Bir Dost
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder